soluk kırmızı kanepe hikayesi
Üsküdar meydan da belediyenin arkasında yer alan ikinci el satış dükkanlarından birinde,
solgun kirli ve üst üste duran kanepelerden biriydim...
Geçmişimi tam hatırlayamıyordum, bu son taşınma sırasında küçük bir hafıza kaybı yaşamıştım.
küçük derken öncesi yok.
Biri sarışın yeşil gözlü diğeri orta boylu zayıf esmer, iki kız beni gördü ve yaşamlarına dahil etmeye karar verdiler. bu hikaye burada başlıyor.
İstanbula geleli bir yıldan fazla çalışmaya başlayalı 6 aydan fazla olmuştu. Yaşadığım mekanın ev olabilmesi için çokça emek sarfetmiştim fakat henüz azami gereklilikleri sağlayamamıştım.Yanlız yaşamak bir çok zorlukla beraber panik atağı da beraberinde getirmişti. Anımsarım işte o kadar çok yoruluyordum ki ilk zamanlar eve gelip yemek yiyecek enerjiyi kendimde bulamadığım zamanlar olurdu. Yatağa üzerime dökmeden uzanır ve uyuya kalırdım. Bu sefil halime üzülür ahlanır,zaman zaman da gözlerim dolardı. Yalnızlık o zaman ağır gelmeye başlamıştı.ağır gelmesede hissettirmeye başladı hüzünlü yanını.
Arkadaşlarımın da önerisi ile ve arkadaşı edinmeye karar verdim, tek tabanca yaşamak ta keyifliydi fakat hem geçim sağlamak hemde mutfakta kendinle konuşmak sağlıksız bir tablo çiziyordu.
Evet hiç tanışmadığım birini ev arkadaşı olarak kabul etmem bu zamnalara denk geldi.
eve birkaç sey almak gerekti,ev rakadaşımla alış verişe çıktık. ikinci el pazarına...
İşte orda kırmızı koltukla karşılaştım,ben bu kıltuğu alacağım dedim. çocukkuende kırmızı severdim öyle ki,bizim köyün bir kırmızı renkli dolmuşu vardı her sabah 6.00 da sabah servisini yapardı.ben o kırmızı arabanın vadiden yukarı çıkışını izlemek için sabah erkenden uyanır,önce evimizin olduğu tepenin diğer ucuna ve sonra diğer ucuna koşuşturarak kırmızı arabayı görebildiğim kadar uzun seyretmeye çalışırdım. Sabah rutininm haline gelmişti.anımsıyorum,kırmızı rugan papuçlarımla...
otuz metrekare salonda sadece kırmızı bir kanepe çok iğreti olmuştu. ne yaslanacak bir arka duvar bulabilmişti,ne yanında yöresinde arkadaşlık edecek bir sehpa. öylece günlerce mekanda yüzü verdim,huzursuzca..
kimsenin sevebileceği bir özelliğim yoktu fotoğraflarda fonda iyi çıkmaktan başka,yaylarım gevşemiş,süngerim zaman aşımına uğramış,misafirlerimin otururken rahatsız olduğu,soluk bir varolmaydı benimkisi.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Peter Zumthor Mimarlığı Hakkında
Zumthor, “Atmosferler” kitabında nitelikli mimarlığın kendi için ne anlama geldiğini; nitelikli mimarlık ürünü onu deneyimleyen kişi ...
-
Pallasmaa, J. (2011). Tenin Gözleri: Mimarlık ve Duyular (A.U. Kılıç, Çev.) .YEM Yayın, İstanbul. “ Şu açık ki, “yaşamı y...
-
Bir Mimarlığa Doğru- Le Corbusier Mimarlığın her şeyden önce soylu bir sanat olduğuna, bağrında plastik yaratıyı, ent...
-
Zumthor, “Atmosferler” kitabında nitelikli mimarlığın kendi için ne anlama geldiğini; nitelikli mimarlık ürünü onu deneyimleyen kişi ...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder