25 Ekim 2020 Pazar

Peter Zumthor Mimarlığı Hakkında

Zumthor, “Atmosferler” kitabında nitelikli mimarlığın kendi için ne anlama geldiğini; nitelikli mimarlık ürünü onu deneyimleyen kişi üzerinde bir etki bırakmalı, deneyimleyenin ruhunda bir yere temas etmeli diye açıklamaktadır. Peki böylesi nitelikleri barındıran bir yapı nasıl bir mimarlık edimiyle meydana getirilir? İlk olarak, Zumthor yeni bir tasarıma başlamadan önce “Beni etkileyen şeyi yapıtıma nasıl taşıyabilirim?” sorusunu kendine sormaktadır. Ondan sonra bir mimar olarak “mekânsal kavrayışı temel aldığı tasarım yordamını” karşılayan “atmosfer”i nasıl oluşturabilirim sorusuyla devam etmektedir 1.

Zumthor, mimarlık hakkında düşününce zihninde birçok imge’nin belirdiğinden bahsetmekte, bu imgelerin çoğu mimarlık eğitimi ile mimarlık edimini gerçekleştirdiği zamanlara ait olmaktadır 2. Bazıları ise çocukluğundan gelmektedir. Çocukken yaşadığımız ev, evin verandasının ahşap kaplamasının çıkardığı ses, mutfaktan gelen kokular, kapının metal tokmağının ısısı, okula giderken yürüdüğümüz sokak ve deneyimlediğimiz kent gibi birçok yaşanmışlık/anı mekanla ilgili biriktirdiklerimiz olmaktadır. Çocukluktan taşınan bu imgeler önemlidir, çünkü ona göre bu imgeler mimari atmosferi yaratmak için sahip olduğumuz birikimlerdir. Mimari bir tasarıma başlamadan önce işte bu çocukluğumuzda biriktirdiğimiz deneyimleri geri çağırmalı, onların bize yol göstermesini sağlamalıyız. Çünkü çocukluğuna ait imgeler mimarlık hakkında düşünmeden yani mimar olmadan önce mimarlığı deneyimlediğimiz, mekânı duyularımızla hissettiğimiz zamanlara ait olmaktadır. Bu bağlamda, Zumthor’a göre atmosfer (mekân) hissedilerek deneyimlenmesi, düşünülerek değerlendirilmesinden daha önemli olan olmaktadır.

Zumthor mimari ürünün bir sembol ya da mesaj içermesi gerektiğine inanmaz, ona göre atmosfer (mekân) duyularla ve bedenle deneyimlenendir. Bu bağlamda, her yeni tasarım yeni bir imgeye ihtiyaç duymakta ve bu imge tasarımcının hafızasında gömülü olmaktadır. Yeniyi yaratma hatırlama işidir. Mimarlıkla ilgili kavrayışımız, çocukluğumuzda, gençlik yıllarımızdaki deneyimlerimizde gizli olandır; bu gizli olanın açığa çıkması önemli olmaktadır. Bu bağlamda, deneyimle açığa çıkan niteliklerin mimar tarafından bilinmesi ve mimarlığına taşınması niteliksel değerlerin yaratımı için önemlidir.

Zumhtor tasarıma önce bir imaj ile başlamakta fakat sonra bu imaj çizim masasında projeye dönüşmekte, tasarlama süreci bu noktada bitmemekte aslında adım adım her detayın çözümüyle devam etmektedir. Nitelik tüm bu detayların nitelikli bir şekilde bir araya gelerek bütünün oluşturulmasıyla elde edilmektedir. Yapılan çizimlerle beraber çözülmesi gereken her detay, karşılaşılan her yeni zorluk atmosfer (mekân) için yeni bir imkan sunmaktadır 3. Özetle, tasarımcının ‘hem zihinsel hem de bedensel yapısıyla ‘iş mahallinde olduğu’ söylenebilir 4.

İhsan Bilgin’e göre mimarlık; mekânsal olduğu kadar, dünyevi (geçici olan) bir sanattır, bu nedenle gerilim barındırandır. Bu gerilim kalıcı (derin) olan ile geçici (dünyevi) olanın beraberliğinden doğmaktadır. “Zumthor’un mimarlığı metafizik ve maddi boyutların ikircimini ve malzemeyle dolaysız bağ kurma girişimi içermektedir. Zumthor mimarlığında, tine madde üzerinden varmayı benimsemektedir; yani onun mimarlığı deneyimleyen insan bedenine ve tenselliğe yer veren bir mimarlık edimidir” 5.

Zumthor, ‘Karmaşık olanın yoruculuğunu bırakıp, mimarlığı meydana getiren basit şeylere neden güvenmiyoruz?’ diye sormaktadır ve ona göre mimarlığı kuran bu basit şeyler, ‘malzeme, strüktür ve inşa’ olmaktadır. İçinden çekilebileceği mimari yapılar (evler) tasarlama ve yapma fikrini seviyorum demekte, aslında tasarımcının ifade ettiği mimari yapının tasarımcısından bağımsız “kendi kurallarını uygulayan maddi bir varlığa” dönüşmesidir.

Zumthor, “atmosferler” hepimizin tanıdığı, bir şekilde bildiğidir; ilk izlenim gibidir. İlk defa karşılaştığımız bir kişiye güvenme gibi öylesine bir seziyle algılanan diye tanımlamaktadır. Binanın nitelikli olduğunu söylemek böyle bir seziyle mümkün olmaktadır. Bu seziden şöyle bahsetmektedir:

Duygusal algılarımızla atmosferi (mekânı) kavrarız, çok hızlı gerçekleşir bu kavrama, hayatta kalmamızı sağlayan dürtülerimiz gibi. İçimizden bir şey bize söyler duraksamadan, bir şeyden hoşlanıp hoşlanmadığımızı 3.

Zumthor, tasarladığı ve inşa ettiği yapılarda şu ana kadar açıklamaya çalıştığımız “atmosfer”i oluşturmayı hedeflemektedir. Atmosfer oluşturmak zanaatla, özel üretimle mümkündür. Merak duyma, ilgi, süreç, kullanılan malzeme ve araçlar, bütün girdiler, meydana getirilmeye çalışılan mimari ürünün bir parçası olarak var olmaktadırlar. Zumthor’un “atmosferler”ini oluşturan dokuz ilke şunlardır:

  1. Mimarlığın Bedeni: Soyut anlamda fikri bir beden tanımlaması değildir, gerçek anlamda bir bedendir. İnsan bedeni gibi, bir anatomiye sahip olan, bedenin ardında göremediğimiz şeyler (tin) barındıran ve bir deriyle/membranla örtülü olandır.
  2. Malzeme Uyumluluğu: Farklı malzemelerin bir arada kullanımı, biraradalıktan doğan çekişmedir. Malzeme kullanımı sonsuzdur. Sadece tek bir malzemenin kullanımıyla dahi oldukça farklı sonuçlar elde edilebilmektedir.
  3. Mekânın Sesi: Her mekânın farklı bir sesi vardır. Farklı malzemeler farklı sesler yansıtmaktadır. Alaçam zemin ve beton zemin üzerindeki ayak sesi farklıdır. Bir konutta mutfağın, salonun ayrı ayrı sesleri vardır. Tren istasyonunun salonunda duyduğumuz kentin sesidir, farklı istasyonlar farklı kentlerin seslerine sahip olmaktadır.
  4. Mekânın Isısı: Her mekânın belirli bir ısısı vardır. Bu ısı algısının fiziksel ve psikolojik boyutları vardır. Örneğin, bir mekânda kullanılan ahşap ile çelik malzemeye dokunulduğunda çeliğin ahşaba göre daha düşük ısıya sahip olduğunu duyumsarız. Malzemelerin ısı farklılıkları görme duyusu ile de ayırt edilebilmektedir. Ancak, malzemenin nasıl kullanıldığı da ısıyla ilgili algıları etkileyen olmaktadır.
  5. Kuşatan Nesneler: Çevremizi kuşatan güzel detayların varlığı olarak tanımlanabilir. Mimari ürün herhangi bir mesaj iletmek için var olmamalı, günlük hayatın sıradan şeylerinin gücünü içeren nesne olarak var olmalıdır.
  6. Sakinlik ve Cazibe Arasında: Mimari mekân kullanıcısını içine alarak zamandan koparmalı, bir süre bu zamansızlığı sağlarken farklı bir yönüyle de tetikleyici olmalı, farklılıklara imkân sunan olmalıdır.
  7. İçle Dış Arasındaki Gerilim: İç mekân özel, dış mekân kamusaldır. Mahrem olanla umumi olanın gerilimi diye açıklanabilir.
  8. Samimiyet Seviyeleri: Samimiyetten kastedilen ölçek ve kütle olmaktadır. Samimiyet farklı ölçeklerin mimaride kullanımıyla elde edilmektedir. Palladio villalarının kütlesel anıtsallıklarına rağmen, iç mekanlarının ezici olmaması samimiyet seviyesine bir örnek olabilir.
  9. Şeylerin Üzerindeki Işık: Gerçek ışık, mekânın sahip olduğu gölgeler diye açıklanabilir. Işık-ışıksızlık, gölgeler ve ışığın yarattığı hissiyat, mekâna istenilen hissiyatı vermeyi sağlayan mimarlığın bir boyutu olmaktadır 6.

Zumthor’un mimarlığının insanların duyularına doğrudan hitap eden, değen bir yönü mevcuttur. Böylesi bir mimarlık edimi hareket, söz ve imgelerin dolaşımı üzerine kurulu bir dünyanın merakla izleneni haline gelmiştir. Çünkü “aklın ve köşeli mantığın olduğu kadar imgenin ve enformasyonun egemenliğine karşı duyuların ve duyguların, soyutlayıp sınıflandırmanın karşısında da deneyimin statüsü yükselmiştir. Zumthor, günümüzün egemen ilişkilerine (kapitalist örgütlenme) mesafesini koruyabilen bir kültür muhalifi diye tanımlanabilir” 5. Yani, mimarlık ortamının yer aldığı güncel koşulların mimarlık edimine müdahil olmasına izin vermemektedir. Mevcut koşulları değiştirme ve dönüştürme iddiasında da değildir. Zumthor’a göre, mimarlık ortamı kitle iletişiminin ürettiği yapay dünyanın imgeleri ve sembolleriyle doludur. Fakat, bu semboller yığınının ardında gerçek şeylerin olduğuna inancımızı korumalıyız. Örneğin; dünya ve su, gün ışığı, bitkiler, insan yapımı nesneler, makineler, müzik aletleri herhangi bir mesaj iletmek için var olmazlar, sadece vardırlar; günlük hayatın sıradan şeylerinin gücünü içeren iyice bakınca görebildiğimiz şeylerdir 3.

Nitelikli bir mimarlıktan söz etmek için mimari ürünün meydana gelmiş olması gerekmektedir, kâğıt üzerinde olan mimarlığın bir yansımasıdır muhakkak ama mimarlık yapılı olmak, ortaya çıkmak ister. Yani nitelik katmanları meydana gelen mimari ürün üzerinden, atmosfer üzerinden değerlendirilebilir. Bu bağlamda, mimari ürün deneyimlenerek nitelikler ortaya çıkmaktadır. Mimari mekân yaşanan mekandır, bu nedenle daima geometri ve ölçülebilirliğin ötesinde bir şey olmaktadır. Örneğin, yaşanan mekânda şömine bir tasarım nesnesi olmaktan öte sıcaklığın mekânı işgal etmesiyle vardır (Şekil 1).

Image for post

Şekil 1 : Peter Zumthor “ Vals Kaplıcaları” plan düzeni (üstte ilk eskiz ve farklı duyusal etkiler) , 1996 (5).

Biçim için geometriye başvurmak gerekmektedir. Çünkü geometri bize mimari mekânı yaratmada yol gösterici olacaktır. Geometri çizginin, yüzeyin ve üçüncü boyutta ölçeğinin kurallarını belirleyendir.

Malzemenin doğasından gelen niteliklerin duyulara hitap edecek şekilde; dokunma, tatma, duyma, ses ve koku niteliklerin kompozisyon kurallarına uygun bir biçimde kullanımıyla anlam yaratımları elde edilmektedir. Bu anlam mimari bağlama ve malzemenin özelliğine göre her projede değişim gösteren olmaktadır.

Nitelikli mimari ürün malzemenin doğasından geleni dokunma, görme, işitme, tad alma ve koklama yani beş duyuyla deneyimlemeye açık olandır. Mimarın ve insanlığın malzeme kullanımında edindiği kadim ve temel bilgi birikiminin, kültürel aktarımların barındırdığı anlamları içermesine dikkat etmek gerekmektedir 3. Sonuç olarak, Zumthor’un mimarlığının bir malzeme kullanım sanatı olduğu söylenebilir.

Bu yazı “GÜNÜMÜZ VE YAKIN GEÇMİŞTE MİMARLIK EDİMİNDE NİTELİK SORUNSALI” adlı tezin bir bölümünden oluşturulmuştur.

https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/tezSorguSonucYeni.jsp

Notlar:

  1. Şentürk, L. (2016, Mayıs 31). Mimarlığı (Minörde) Düşünmek. <https://xxi.com.tr/i/mimarligi-minorde-dusunmek> alındığı tarih: 10.05.2018.
  2. Zumthor’un kullandığı “image” kelimesi bu yazı kapsamında “imge” olarak çevrilmiştir.
  3. Zumthor, P. (2006b). Thinking Architecture. (M. Oberli Turner ve C. Schelbert, Ed.). bs. 2, Birkhauser Verlang AG, Basel — Boston.
  4. Bedensel ve zihinsel yapısıyla iş mahallinde olma ile Pallasmaa; bedenin mekânı deneyimleyen ve bu deneyimleri hatırlayan özelliğinden, beden ile kavrama yetisi olarak bahsetmektedir. Zumthor’da ise benzer bir durumun çocukluktan ve edinilmiş hem bedensel hem de zihinsel birikimlerle gerçekleştiği düşünülmektedir. |Pallasmaa, J. Tenin Gözleri: Mimarlık ve Duyular (A. Tümertekin, N. Ülner, Çev.). Janus Yayıncılık, İstanbul.
  5. Bilgin, İ. (2016) Mimarın Soluğu: Peter Zumthor Mimarlığı Üzerine Denemeler (E.Bora ve E. S. Fettahoğlu, Ed.). Metis Yayınları, İstanbul.
  6. Zumthor, P. (2006a). Atmospheres: Architectural Environments — Surrounding Objects. Birkhauser Verlang AG, Basel — Boston — Berlin.

11 Mayıs 2020 Pazartesi

arada gelir sıkıntılar vol.18

24 mart 2020..

günlük sıradan dertlerimizle boğuşurken bir anda (aslında 3 aydır beklenen) kendimizi "pandemi" içerisinde bulduk..

böylece ben yeni bir kelime öğrendim "pandemi/salgın" demek kısaca..

tüm bunların ötesinde her şeyin iyi olacağını umud ediyorum ve kendime payıma düşen dikkati göstermeye çalışıyorum.

ben o 2020'den talepler kısmında 13. maddeyi boş bırakmayacaktım, evrenin gönderdiğini kabul ediyorum gibi beylik laflara hiç gerek yokmuş.

şehirde yaşamanın işkence olduğu zamanlar; sanki kendimi dondurdum bu belirsiz zaman geçsin diye bekliyorum. bu kadar verimsiz, işlevsiz hissetmemiştim. işime odaklanamıyorum, çok basit canım istemiyor. gündelik şımarıklıkları katlanır bulamıyorum.

durmadan kendimi motive ediyorum, sabah uyan güzel bir kahve iç... pijamadan kurtul vb. ama saat 15.00 gibi uyku çöküyor, uyumak istiyorum.. uyumak ve uyumak daha çok uyumak..

ayrıca herkesin kendi içimize döndük safsataları beni boğuyor, ya bırakkk demek istiyorum, adem oğlu bunca zaman kendi içine dönmemiş şimdi mi dönecek. onca salgın, savaş, afet görmüş hiç bir bok değişmemiş. içinde ne olduğu ile ilgilide şüphelerim var, çok dönmeyelim o içlere.

ama şu noktada kendimi tebrik ediyorum, tüm kurallara (özen göstererek) riayet gösteriyorum. iyi mi kötü mü onu da bilmiyorum zira okumuş olduğum onca roman hikaye, izlemiş olduğum filmler kurallara uyum göstermeden önce bir ayyy bir kendine gelll'in altını kalınca çizer hani ya. wtf? başka napayım?

valla çok daraldım acayip daraldım, en çok da o boş bıraktığım madde için kendime kızdım, lannnnn ucu açık dua mı edilir fuck! bu aralar biraz fak fuk yapacak bir şey yok çok daraldım sorry .;(

bakın ne oldu, içimize döndük ne oldu orada küfür kıyamet, alll al işte!



29 Aralık 2019 Pazar

2020'den Talepler

1. İşe daha sıkı sarıldığım, keyifli çalıştığım bir yıl olsun! Çünkü her insan sabah kalkıp koşarak işe gitmeyi istemeli, çalışmak böyle gönülden olmalı, amin.

2. Düzenli ve bol nakit akışı.

3. Hayır diyebilmeyi öğrendiğim bir yıl olmasını diliyorum.

4. Son 3 yıldır tezi bitimeyi dilemişim nihayet bitti, ve bu yıl tüm bitmeyen tezlerin kolaylıkla bitmesini diliyorum :)

5. veee bunca yıl sonra korkmadan, sakınmadan aşk istiyorum diyebiliyorum ve birine seni seviyorum diyebilmeyi umuyorum. ve şu an bu noktadan başlıyorum, hayatımda olan tüm güzel insanlar sizleri hem de çok. ve bu iki kelimeyi duyabilmeyi diliyorum. (yazarken bile atlamışım diyememişim çok da şey yapmamak lazım demek ki :/ )

6. dünyamın ve ülkemin güzel kadınları sizler için umut, neşe ve huzur diliyorum. zaten sizler çok güçlüsünüz her şeylere gücünüz yeter.

7. şu porche'u alamadım gitti, hadi ama bu yıl olmalı artık!

8. kaldırımların düzenli olmasını hala çok istiyor ve bunun için onlarca dilekçe yazıyorum, sanırım bunu başka insanlarda dert etmeli ve bundan rahatsız olduklarını dile getirmeli, dile gelsin tüm düzensizlikler karşısında suskun kalan bedenler :)

8. bu yıl oldukça iyi kitaplarla karşılaşmak istiyorum ve buna özen göstereceğim.

9. ayrıca güzel müzikleri deneyimlemeyi, bana güzel şarkılar gönderilsin, ben onları dinlerim.

10. tüm ailem için sağlık, huzur ve bereket. tüm insanlar için aslında!

11. daha önce hiç görmediğim bir coğrafya görmek istiyorum, çöl olabilir... kutup olabilirrr..

12. ve basit olanın ne olduğunu bilmek, farketmek ve öyle yaşayabilmek istiyorum.

13.

14. 13. maddeyi boş bıraktım, o sürprizli olsun, evrenin bana biçtiği bir durum, olay vardır heralde; iyilik ve güzellikler getirmesi şartıyla kabul ediyorum :;)

5 Kasım 2019 Salı

SESSİZLİK

Bir kitaba başlarsın ve onu okumak uzunca zaman alır, bazı kitapları okumak çok zaman istiyor bende. İşte böyle bir öykü kitabı elimde; önceleri çok çabuk bitmesin diye yavaş okudum, çünkü yazarın sözleri o kadar samimi ve bana yakındı ki birinin bana bu kadar yakın olma fikrini acelece bitirip tüketmek, o duyguyu sonlandırmak istemedim. sonra, biraz ara verdim ve araya stresli ve kötü günler girdi; kaldığım yerden okumaya devam etmek istedim, belki o sıcaklığı tekrar yakalarım bu sıkışmış ruh halinden az da olsa çıkarım diye. Fakat öyle olmadı..Öyküleri okumaya başladım ve o samimi adam gitmiş çiğ ve sıradan biri yerine gelmişti. biliyorum bu yazarın suçu değil.. Bu bütünüyle benimle alakalı. Bu kadar kısa zaman içinde böyle ani ruh değişimlerine katlanacak bir hal...

- uzunca zamandır tez yazmakla uğraşıyordum ve yazım dilimin ne kadar kötü olduğunun farkındayım. siz ne derseniz deyin ben o delerin ayrı mı bitişik mi yazıldığını çözemiyorum. Size o çok kolay gelen şey benim için ayırt edilemez bir şey. çok zor.
-küçük bir hikaye şantiye stajı yaparken bana (tam ne denir bilmiyorum o işe, staj bi boka yaramamış demek ki) şantiyede kullanılan malzemelerin kaydını tutturdular. ağustos sıcağında Ümraniye'de bu işi yaparken, belki de aman yanlış yapmayayım diye stresten belki neyse çok uzattım, kısa tutayım..
- listede yer alan bazı şeyleri tersten yazmışım, nasıl olduğunu sormayın hiç bir fikrim yok!
-misal 10 torba çimento yerine 10 adet otnemiç yazmışım, bu epey dalga konusu oldu falan,ama biri onun çimento değilde çimentonun tersten yazılan hali olduğunu söyleyene kadar onun farklı bişey olduğunu anlayamıyorum. o nedenle de bana -de ayrı diyenlere kıl oluyorum, zaten hayat oldukça zor ve çok çalışmak lazım, bir de o bokiyen de'nin ayrı mı bitişik mi olduğunu düşünerek 2 dkmı harcayamayacağım. ohhhh rahatladım, dersiniz whatsapp grupları devlet erkanı, askeri görevli falan..

VE ASIL KONUMUZ; kötü yazdığım için çok çok üzgünüm, bana burası benim karalama defterim, o nedenle beni lütfen affedin. zaten iki okuyucusu falan var (siz benim canımsınız o ayrı).

insan neden yazar; ben patlıyorum patlıyorum, yazmaz isem içimde metan gazı sıkışması oluyor, infilak edeceğim diye korkuyorum. transandantal bir durum değil benimkisi, yazar olmak için doğmadım :)

ortaokuldayım kaçkar dağlarının kıbledağı denen bir dağın eteğinde yeşilin binbir tonunun insanı boğduğu bir yerde çocukluğumu ve gençliğimi geçirdim. hiç arkadaşım yoktu, tek arkadaşım küçük kardeşimdi, onu da hırpalayıp duruyordum zaten. o kadar büyük bir yalnızlık ki, onu o yaşlarda ifade etmeye çalıştığımda ezik oluyordum yaş gruplarımca, aile büyüklerinin ise dertleri başlarından aşmıştı. şehirdeki okulda çocuklar bencildi, ben o bencilliği anlayamıyor, o nedenle de arkadaş olamıyordum. o kadar katı bir doğru anlayışıyla büyütülmüştüm kü, ne bilim yolda yürürken karıncaya basmamaya çalışırdım, karıncalar önlerine çizgisel bir şey olunca yollarını kaybederdi düşen dal parçalarını alırdım karınca yuvalarının önünden kolayca yollarına devam edebilsinler diye. bitkilere koparmazdım, o kadar çiçekleri sevmeme rağmen hiç bir bitkiyi gerek olmadıkça dalından koparmazdım, yaşam hakları bitmesin diye. hatta babaannemle dağa odun kesmeye çıkardık, aliyle ben küçük, genç ağaçları kesmeyi reddetmiştik çok iyi hatırlıyorum, genç ağaç kesilmez çünkü daha ömrünün baharında, gövdesine kuruluk, hastalık düşen ağaç kesilir. sonra, çocukluğumun çoğu İstanbul'da geçmişti, o nedenle de rizedekiler gibi konuşamıyordum, saçma bir arada kalmışlık vardı. sonra köydeki kızlar okumuyordu, dantel falan yapıyorlardı, ben kitap okuyordum. gel de seni alsınlar aralarına, tığ işledim, hatta bir ara çarşaf giyip annemlere yalvardım beni de kuran kursuna verin ne olur diye (sırf arkadaşım olsun diye) ama babaannemin sert tepkisiyle o hayalimde suya düştü. bende napayım, başım dönene kadar kitap okuyup, canım sıkılınca böyle içimden geldiğince yazmaya başladım ve bu benim kurtarıcım oldu. rezim yapmayı denedim, pastel boya hiç bana göre değildi, beceremedim. sulu boya da dğildi, müzik desen zaten günah ve yasaktı fakat benim de sıfır yeteneğim vardı, müzik dersinden 2 notu alacak kadar. yani demem o ki elimden gelen tek şey erkeklerle futbol oynamak (çünkü köyün kızları beni kabul etmedi) ve kitap okumaktı. hatta küçük kardeşim benim iyi futbolcu olacağıma inanırdı :))) o çok tatlı tabii. ve allah kimseye öyle bir can sıkıntısı vermesin! ben ergenliğimi can sıkıntısı diye hatırlıyorum.. onu daha önce yazmıştım nasıl beter bir can sıkıntısı olduğunu. ve ben o köyden nefret ediyorum, dar insanların geniş coğrafyanın olduğu yerden! hem yeşilede alerjim var. gözlerim kızarır, her yerim benek benek olur. yüzüm şiş şiş olurdu. hatta ilk köye gittiğimde bir kaç gün aşırı midem bulanır ve kusardım, yeşil tuttu derdi babaannem ve garip bir şey okur yeşil bir dal koyardı ağzıma ahahha bir gün boyunca onu red kit gibi ağzımda tutardım her nedense geçerdi, hala anlam veremediğim bir şekilde, hatta doktora götürdüler kocakarı ilacı yapın demişti o da. yani 3 yıldır gitmediğim memleketimi neden özlemediğim sorusunun cevabı olsun bu yazı! benim orada güzel anılarım yok, dedem ve babaannem tek güzeliğimdi onlarda orada toprak altındalar. onlar gidince bu dünyadan artık bir anlamı kalmadı benim için.

27 Ekim 2019 Pazar

arda gelir sıkıntılar vol.17

yalnız kalabileceğim küçük bir dehliz.
öyle kuytu bir yer olsa,
bodrum kalesinde yeni restore edilen ve açılan burçlar var.
tam orası olabilir, kapasınlar kimsede uğramasın yanıma.
çünkü bugünlerde bana değen herkesi yakıyorum, yakmamak için kendime de hakim olamıyorum!
.
beni öfkelendiren şeyi bulmam lazım, bulup çıkarmam.
o zaman çözüm kendiliğinden oluşacak, biliyorum.
.
küçük kırmızı bir balıktım ve olabildiğince basit bir hikayem vardı.
tek derdi biraz özgürlük olan -belki birazdan daha fazla-,
bilinmeyen sularda yüzmenin bu kadar can acıtı olcağını kestirememişti,
.
fakat yemini var dönmeyecek o sığ sulara,
turuncuya çalan kırmızı pullarının parlaklığı azalmış,
canlılığı kaybolmuş biliyordu.
olsundu..
.
acısı içindeki ışığın da zayıflamış olması,
incitici ve üzücü olan oydu.
.
küçük kırmızı balıktı ve hikayesi oldukça basitti.
ve
yine de
her yaşamda olduğu kadar bu yaşam da ızdırap doluydu.
küçük-kırmız-bir- balık
neden bu kadar zorluydu?
.
ve şimdi güzel bir müzik açıp, tüm bu saçma düşüncelerden zihnimi ve duygulardan kalbimi temizleyip, akıntıya doğru yol alacağım.
olan olacaktı,
olacak olan zaten olurdu
o zaman bu kadar dertlenmenin de bir anlamı yoktu!
.
o saçma vicdan azaplarını da onları yükleyenler çeksindi.

10 Ekim 2019 Perşembe

dejavu

çok yorgunluktan mıdır tam bilemiyorum,
bu aralar sıkça dejavu yaşıyorum.
daha önce hiç gitmediğim bir binanın merdivenlerinden çıkarken,
hiç dolaşmadığım sokakların kaldırımlarında bavulumu çekiştirirken..
sürekli bir ana geri döndürüp duruyor beynim beni.
sanki hiç olmak istemediğim zaman ve mekanda sıkışmama gönlü razı olmayan
bin bir çeşit sinirden -belki bilyon- oluşan beynim kahramanlık rolünü üstleniyor.
o beyaz atıyla gelip,
tanıdık olmayan, yabancı mekanlarda sıkışıp kalan bedenimi ve ruhumu
sırtlayıp tanıdık anların şefkatli kucağına bırakıyor.
işte dejavu bence böyle bir şey.
bir bilinmezlik ortamında tanıdıkla rastlaşmak gibi gibi.

ya da siz nörobilimciler her nasıl tanımlıyorsanız o!

ben böyle yalnızlık görmedim,
bu yalnızlıkta keder yok,
öyle saf ki içinde bir duygu yok. artık siz hayal edin nasıl bir cehennem olduğunu.

29 Eylül 2019 Pazar

arada gelir sıkıntılar vol.16

tam karar vermiştim, iyiye yönelik olacaktım.
sonra bu küçük insan olma çabalarının belki de boşuna olduğu düşüncesi düştü yine zihnime.
tabi durup dururken insanlığa dair umudum sönmüyor,
sönmesi için eylemler, olaylar, kişiler ile karşı karşıya kalıyorum muhakkak.
.
.
uzunca durdum,
yazdığım bu umutsuz sözcüklerden sonra tekrar içime doğru baktım,
gerçekten böyle mi hissediyorsun, ışık yok mu oralarda,
ışık vardı muhakkak, sis de vardı.
ama
ama sis dağılır, aydınlanırdı yine kuytular.
.
bir kitap bulursun masanda,
çok iyi gelir, çok mutlu olursun,
bir türkü gönderilir bir yerlerden iyice gülümsersin.
.
kainat, evren, kosmos, her ne nasıl adlandırılıyorsa bu bizi saran büyük boşluk,
bir düzen içerisinde kurulu.
iyiler-kötüler,
güzeller-çirkinler,
yalanlar-doğrular,
her birinin de bir dengesi var,
sanılmasın iyilik dünyayı kurtaracak,
on bin yıldır kurtarmamış bugün mü kurtarsın!
böylesi kuru bir avuntu değil bizimkisi,
sadece, yalnız, tüm katıksızlığıyla "denge".
bir gün süt liman denizlerde dengede, keyfe keder yaşayıp gideceğimiz günlere.
.
o güne kadar Atlas misali kamburumuzla tüm dünyanın ağırlığı üzerimizde.
nasırlar tutacak,
kanıyacak,
acıtacak,
ama dinecek, bir gün dinecek!


Peter Zumthor Mimarlığı Hakkında

Zumthor, “Atmosferler” kitabında nitelikli mimarlığın kendi için ne anlama geldiğini; nitelikli mimarlık ürünü onu deneyimleyen kişi ...