1. İlk olarak talebim,bana 30'u getireceksin, tamam kabul fakat birlikte kırışıklıklarını getirme olur mu?
2. Yeterince cesur olabilseydim aşk isterdim. Sonra düşündüm, aşk beraberinde acı getiriyor ve mutsuzluk. Diğer taraftan aşksızlık da mutsuzluk getiriyor ve mutsuzluk beraberinde acıyı. Her kapı acıya çıkıyor ise cesur olup olmamanın ne anlamı var. Yani böyle orta direk iyi ne aşk ne -sızlık... Diğer türlü hayatımız woody allen filmi gibi olacak, yok olmasın..izlemesi bunaltıyor,yaşaması intihar sebebi.
3. Mümkünse düzenli nakit akışı. çok önemli bu.
4. At istiyorum, herkesin bir atı olsun.
5. Kan arayanlar kan bulsun, çocuklar kanser olmasın. İnsanlar birbirlerini kanser etmesin.
6. Tüm erkekler düşünceli ve kibar olsun, kabalık çekilir bir şey değil,itici.
7. Trafik kurallarına uyulsun,uymayanlar kırbaçlansın! Yayaya yol vermeyen sürücüler iki kez kırbaçlansın!
8. Çin'e gidebileyim.
9. Ailem bir şehirde olsa,her bir parçası başka şehirlerde olmasa, bir olanağı olsa herkesin mutlu olduğu.
Buna benzer iyi dileği olanlar için de amin diyorum.
10. dar insanlardan ve şehirlerden tüm insanlığı koru rabbim bu yıl.
11. Şiirler yazayım ve çok güzel olsunlar, şiirler yazılsın ve çok güzel olsunlar.
12. Yüksek lisans tezi yazmayı bekleyenler bu yıl beklemesin,eğer yıl sonuna % 80 'in yetiştirmeyenler falakaya çekilsin, bitirenlerin boynuna havai gömlekli şortlu erkekler (hindistan cevizli kızlar) çiçeklerden çelenkler taksın, konfetiler patlatılsın. En güzel drinkler onların olsun. bana da çay lütfen.
13. Kitap ,kahve ve ben (siz) üçlüünün bol olduğu günlerim(imiz) olsun. Mümkünse sigara bölsün o günleri ve ya çikolata başka da bir şey bölmesin, bölenler uzaya seyahat kazansın,(uzayda) boşlukta süzüm süzüm süzülsünler, öyle asılı kalsınlar.
14. Kimse hiç kimse hakkında fikir beyan etmesin, edecek ise de iyi şeyler hakkında olsun ve 3'ü geçmesin. Sınırlandırma getirilsin ve tek sınır yasak bu olsun!
15. Beni sevin yaaa, bende sizi severim söz!
16. Son istek; Leonardo Dicaprio Oscar alsın.
16 Aralık 2015 Çarşamba
2 Aralık 2015 Çarşamba
ritim
Kararlar
alıyorum ani ve öfkeli,
Ve hep
doğru alınanlar...
Sonra
düşünüyorum aklım karışıyor,
Yüreğim
yumuşatıyor aklımı..
Çok
üzgünüm nazik ve kibar olan yüreğim ve yanılan da...
Keşke iyi
niyet doğru olana ulaştırsa,
Doğru
olanı yapmak zor meşgale.
Yüreğini
kullanmak kolay ve yorucu olmayan.
Aklını
kullanmak zor.
Ama
yüreğini kullanmanın sonucu hayal kırıklığı ve hüsran..bir nevi ezilme.
Aklını
kullanmanın sonucu ise hep maddi kar.
İncinmeme…
Çünkü
maddi kardasın..offf bu kadar.
Sanki
vücudum düşünen iki kısmı var ve ben ritmi tutturamıyorum.
booom fikir
Otel tasarlayacağım.
İnsanlar oraya katılacak, parçası olacak gibi geliyor. Geçici degil de orada
olmasının bir anlamı olduğunu kavrayacak.
Misal
okunmuş kitaplar. Su sürahisi.
Ve o
sürahiden içeceğim bende.
Hem onlar
hemde biz kullanacağız.
Belki
meyve koyarım. Sallama cay, bir dantel... Bitmemiş bir tablo misal. Gibi
gibi...
tarkovsky
izlerken Venedik aklıma geldi
Ve booom
fikir...
yığın
O kadar
çok sevgi biriktirdim ki,
Yıllarca
damla damla topladım sevgileri içimde.
Ve...
Ve bu
birikim bana ağır gelmek-te
Vermeliyim
hak-edene ya da etmeyene
Olsun.
Biriktiremem
daha fazlasını taştı.
Yüreğimin
tüm haznesi dolu biriktirilmiş sevgilerle.
Zamanı
gelsin diye saklanan esirgenen cinsinden.
Zamanı
gelemedi, zaman bana ağır geldi.
Ve...
Ben bir
formunu buldum bu sevginin fiziksel âlemde.
Aktaracağım
ve boşalacağım...
Hafifleyeceğim
ve biriktirmeyeceğim bundan sonra.
Zira
yığmak haramdır.
Rabbim
sen koru yasaklı olandan.
18 Kasım 2015 Çarşamba
13 Temmuz 2015 Pazartesi
yeni biri
Bu aralar yeni biriyle tanıştım, Ahmet Arif...
"Gözlerinden öperim canım
en çok da burnundan
Gülme ciddi söylüyorum."
"Gözlerinden öperim canım
en çok da burnundan
Gülme ciddi söylüyorum."
11 Temmuz 2015 Cumartesi
feed back
Blog ne hakkında olmalı;
1. Daha kararımı veremedim..lecorbu gibi; İstanbul'u gezsem eskiz yapsam, adam baba mimar bir bildiği olmalı...
Bunun için eskiz defteri alındı,kalemler bolca var!
2.Yanı sıra fotoğrafta mı çeksem, eh dedemin Arabistan'dan getirdiği fotoğraf makinesiyle on yaşında başlamıştım
şıpşakçılığa, sonumun düğün fotoğrafçılığına doğru gidişatı ve maddiyat elimi kolumu bağladı!
Bunun için, bir daha ki maaştan kumbaraya para atmalı, Nikon D5000 alınmalı beyler.
3. Bir şeyler yazmayı çok isterdim hatta deneme cesaretinde bile bulundum ama beni benden başka kimsenin anlamadığının ayırdına varınca; anlaşılan şairleri ve yazarları daha bolca okumaya başladım...
Bunun için; yapmış olduğun kitap listesinde yer alan eserler (yavaştan) ve kütüphane için mobilya al(ınmalı)...
ve............tüm .........bunları yapabilmek için.......biraz erteleme.....ing...65...alana kadar:)
mayıs 2011
Yukarıda İtalik yazılan paragraf yazmaya karar verdikten sonra,ne hakkında yazmalıyım sorusuna verebildiğim cevap hakkında,2011 yılında ben, kendine geri dönüşler yaşamak iyidir.
Fakat çokça da kendinize dönmeyin, çıkamazsınız, dostane bir tavsiye olarak alın lütfen!
1. İstanbul'da dolandım,eskizde yaptım,ahh gençlik, fakat çok uzun sürmedi,sıkıldım. Ve hayatın koşuşturmacası diyelim buna pek vakit ayırmama müsaade etmedi,bende zorlamadım. Okul iş derken olamadı yani, bundan o kadar dert yandın ki,bırak arkadaşlarını sen bile kendinden sıkıldın!
2. O fotoğraf makinesi alındı beyler! Nikon D5000 değilse de D5100 alındı,daha üst model bile olabilir, anımsayamıyorum. İç mimar patronum ABD den getirdi ve ben bir ay bu makina için çalıştım. Ne günlerdi be!
Ve şu an ofiste askılıkta asılı duruyor,yarışma projesi maket fotoğraflarını çekmek dışında onu kullandığını görmedim. Ha, birde bayramlarda Rize'ye gidince aile fotoğrafları çekmek dışında.
3. Seni senden başka kimse anlamamaya devam ediyor, fakat üzülme şunu anladın ki; dünya da kimseyi hiç-kimse tam anlamıyla anlamıyor. Daha özü, anlaşılmak mucize ve çok kıymetli.
Deep note: Şu an sen kendini dahi anlayamıyorsun, insanlar nasıl anlasın!
Ayrıca,anlaşılan şair ve yazar da yok. Okudukça anladın ki;onlarda anlaşılamamış, daha doğrusu herkes kendince anlamış anladığını. Yazar- metin diyalektiği; metin artık okuyucunun ait olduğu bir şey olmuştur, yazarın anlatmak istediği değil de,okuyanın ne anladığının önemi.... offf anlayın işte!
Kütüphanen için İKEA dan mobilya aldın hatta bir ayağı kırıldı bile ama koli-bandı ile bantladın,hala iş görür.
Ve......................hala..............bir şeyleri yapabilmek için ..............epey erteleme........hakkını kullanıyorsun. İng. 75 aldın, o okula girdin ve derslerini verdin, epey ders verdin,neredeyse doktora yapacak kadar ve TEZ'ini yazmayı hala erteliyorsun. Bu konu can sıkıcı , boşver.
-Yıl 2015 nedir planın?
- Aaaaaa,bilmiyo musun ne yapacağını ,çok ilginç!
mayıs 2011
Yukarıda İtalik yazılan paragraf yazmaya karar verdikten sonra,ne hakkında yazmalıyım sorusuna verebildiğim cevap hakkında,2011 yılında ben, kendine geri dönüşler yaşamak iyidir.
Fakat çokça da kendinize dönmeyin, çıkamazsınız, dostane bir tavsiye olarak alın lütfen!
1. İstanbul'da dolandım,eskizde yaptım,ahh gençlik, fakat çok uzun sürmedi,sıkıldım. Ve hayatın koşuşturmacası diyelim buna pek vakit ayırmama müsaade etmedi,bende zorlamadım. Okul iş derken olamadı yani, bundan o kadar dert yandın ki,bırak arkadaşlarını sen bile kendinden sıkıldın!
2. O fotoğraf makinesi alındı beyler! Nikon D5000 değilse de D5100 alındı,daha üst model bile olabilir, anımsayamıyorum. İç mimar patronum ABD den getirdi ve ben bir ay bu makina için çalıştım. Ne günlerdi be!
Ve şu an ofiste askılıkta asılı duruyor,yarışma projesi maket fotoğraflarını çekmek dışında onu kullandığını görmedim. Ha, birde bayramlarda Rize'ye gidince aile fotoğrafları çekmek dışında.
3. Seni senden başka kimse anlamamaya devam ediyor, fakat üzülme şunu anladın ki; dünya da kimseyi hiç-kimse tam anlamıyla anlamıyor. Daha özü, anlaşılmak mucize ve çok kıymetli.
Deep note: Şu an sen kendini dahi anlayamıyorsun, insanlar nasıl anlasın!
Ayrıca,anlaşılan şair ve yazar da yok. Okudukça anladın ki;onlarda anlaşılamamış, daha doğrusu herkes kendince anlamış anladığını. Yazar- metin diyalektiği; metin artık okuyucunun ait olduğu bir şey olmuştur, yazarın anlatmak istediği değil de,okuyanın ne anladığının önemi.... offf anlayın işte!
Kütüphanen için İKEA dan mobilya aldın hatta bir ayağı kırıldı bile ama koli-bandı ile bantladın,hala iş görür.
Ve......................hala..............bir şeyleri yapabilmek için ..............epey erteleme........hakkını kullanıyorsun. İng. 75 aldın, o okula girdin ve derslerini verdin, epey ders verdin,neredeyse doktora yapacak kadar ve TEZ'ini yazmayı hala erteliyorsun. Bu konu can sıkıcı , boşver.
-Yıl 2015 nedir planın?
- Aaaaaa,bilmiyo musun ne yapacağını ,çok ilginç!
“ ATMOSFER”
PETER ZUMTHOR
Peter Zumthor;
‘Mimari nitelik’ ten bahsedilirken kastedilenin ne olduğu ve bizim için ne
anlam ifade ettiği sorusu üzerine sık sık
konuşulduğundan bahseder. Bu sorunun cevabının ne olabileceği kendi zihnini de
epeyce meşgul ettiğini belirtir. ‘Atmosfer’
metninde zihnini meşgul eden bu sorunun cevabını vermeye çalışır. ‘Nitelikli
mimarlığın’ kendisi için ne ifade ettiğini dile getirir. Zumthor’a göre; bir
yapı kişide bir etki oluşturuyorsa, içinde bir yerde bir şeylere dokunuyorsa
“nitelikli mimari” olarak adlandırılabilir. (
“mange to move me” ) Bu harekete geçiren şey tek kelime ile ‘atmosfer’
olduğunu söyler. Atmosfer; hepimizin tanıdığı, bir şekilde bildiği bir şey, ilk
izlenim… İlk defa karşılaştığımız bir kişiye güvenmeme gibi. Binanın güzel
olduğunu söylemek için de böyle bir sezi gereklidir.
"Duygusal algılarımızla
mekânı -atmosfer- kavrarız, çok çabuk gerçekleşir bu kavrama, hayatta kalmamızı
sağlayan dürtü gibi. İçimizden bir şey bize söyler duraksamadan - bir şeyden
hoşlanıp hoşlanmadığımızı..."
Bir mekânda bulunuyoruz (mekânla birlikte var oluyoruz) ve
sonra o mekândan uzaklaştığımız da, hatıramızda kalanlar, sonradan
hissedilenler ile mekânı birebir yaşadığımız, temas halinde bulunduğumuz anda
hissedilen arasında fark vardır. Bu farkı oluşturan tüm girdiler, atmosferi
yaratan şeylerdir. Bir meydanda ki doğal taş yer kaplaması, karşı dükkândan
gelen kahve kokusu, sokaktaki insanların sesleri, gün ışığının keskin ve
yumuşak hatları...
Peter Zumthor; mimarisinde- yaptığı binalarda- bu atmosferi
oluşturmaya çalışır. "Atmosfer" oluşturmak zanaatla mümkündür. Merak duyma,
ilgi, süreç, kullanılan malzeme ve araçlar, bütün girdiler, ortaya çıkarılmaya
çalışılan ürünün -işin- bir parçası olarak varlık kazanırlar.
Atmosfer oluşturmak için gerekenleri, dokuz kısa bölümle
bize aktarmaya çalışır.
1.Mimari Varlık (Beden): (the body of architecture)
Malzeme mimarlığın bir parçasıdır. Malzeme, mimarlığın büyük
bir gizemi… Mimarinin malzemeyle birlikte mevcüdiyeti.
2.Malzeme Uyumluluğu: (material compatilibility)
Öncelikle malzemeleri zihnimizde bir araya getirir, canlandırır
ardından uygulayarak gerçek kılarız. Malzemenin bir araya gelişi, kombinasyonu
çok farklı eşsiz seçenekler elde etmemizi sağlayabilir. Malzemelerin bir arda
kullanımı, bir aradalıktan doğan çekişme eşsiz bir şey…
3. Mekânın Sesi: (the sound of space)
Farklı malzemeler, farklı sesler yansıtır. Alaçam zemin ve
beton zemin üzerinde ayak sesi farklı duyulur. Mutfağın, salonun tüm mekânların
ayrı ayrı kendine ait sesleri vardır. Tren istasyonu salonunda duyacağınız
kentin sesidir, farklı istasyonlar farklı ketlerin seslerini barındırır.
4. Mekânın Isısı: (the temperature of space)
Her yapının belirli bir sıcaklığının olduğundan bahseder. Bu
sıcaklık algısının fiziksel olduğu kadar psikolojik boyutu da vardır. Örneğin,
mermer ile kireç taşının ısısı farklıdır ve ya ahşapla çelik farklı ısılara
sahiptir. Dokunulduğunda ahşap daha yüksek sıcaklıkta verecektir, ama çelik
ahşaba göre daha düşük sıcaklıktadır. Bu iki malzemenin görme ile de sıcaklık
farklarının olduğu algılanabilinir, ancak malzemenin nasıl kullanıldığı da bu
algıyı çok fazla etkileyebilir.
5. Kuşatan Nesneler: (surrounding objects)
Çevremizi kuşatan güzel detayların varlığı.
6. Sakinlik ve Cazibe Arasındalık : (between composure and
seduction)
Mimarlık mekânsal olduğu kadar, dünyevi (geçici) bir
sanattır. Mimari mekân kullanıcısını içine almalı zamandan koparmalı, bir süre
bu zamansızlığı size sağlarken, diğer yandan tetikleyici olmalı, farklılılara
doğru sürüklemeli. Sakinlik ve cazibe arasında gitgeller oluşturabilmelidir.
7. İçerisi ve Dışarı Arasındaki Gerilim : (tension between
interior and exterior)
Pencereden bakan kişinin sokağı algılaması ile sokakta
yürürken penceredeki kırmızılı kadını gören kişinin algısı. İçeride - dışarıda
olma durumu ve bu iki farklı mekânsallığın yarattığı ilişki…
8. Samimiyet Seviyeleri: (levels of intimacy)
Samimiyetten kastedilen ölçektir. Palladio villalarının
anıtsallığı karşısında, içerisinin o kadar ezici olmaması, ölçek farkının
getirdiği samimiyetten kaynaklanıyor denilebilir.
9. Nesnelerin Sahip olduğu Işık: (the light on things)
Gerçek ışık, mekânın sahip olduğu gölgeler. Işık ve
ışıksızlık, şeylerin üzerine düşen ışık ve ışığın yarattığı farklı hissiyattan
bahsedildiğini söylemek yerinde olacaktır.
Zumthor, bina yaparken dikkat ettiği şeyleri dokuz maddede
toplar ve kendi için öneminin altını çizer. Bir nitelik arayışı ve bu nitelik
arayışına kendince anlamlı olan bir cevap üretir. Bu yaklaşımın kendi
mimarisiyle ilgili olduğunu ve kişisel bir hissiyattan bahsettiğini çokça
belirtmek ister.
Yapı yapmanın -mimarinin- dünyevi bir boyutunun olduğu
gerçekliğini göz ardı etmeyen tutumu takdir edilmeli, ayrıca bu dünyevi
–dokunabilinen- gerçekliğin birçok katmanının var olduğunu da gösterir.
Mekânsal bir sorun olarak görülen mimarlığın, unutulan fiziki mevcudiyeti
üzerine anlamlı (dokunaklı) bir parantez açar. Kendi adıma, böyle bir katkı
sağladığını rahatlıkla söyleyebilirim.
4 Temmuz 2015 Cumartesi
a story of red couch
soluk kırmızı kanepe hikayesi
Üsküdar meydan da belediyenin arkasında yer alan ikinci el satış dükkanlarından birinde,
solgun kirli ve üst üste duran kanepelerden biriydim...
Geçmişimi tam hatırlayamıyordum, bu son taşınma sırasında küçük bir hafıza kaybı yaşamıştım.
küçük derken öncesi yok.
Biri sarışın yeşil gözlü diğeri orta boylu zayıf esmer, iki kız beni gördü ve yaşamlarına dahil etmeye karar verdiler. bu hikaye burada başlıyor.
İstanbula geleli bir yıldan fazla çalışmaya başlayalı 6 aydan fazla olmuştu. Yaşadığım mekanın ev olabilmesi için çokça emek sarfetmiştim fakat henüz azami gereklilikleri sağlayamamıştım.Yanlız yaşamak bir çok zorlukla beraber panik atağı da beraberinde getirmişti. Anımsarım işte o kadar çok yoruluyordum ki ilk zamanlar eve gelip yemek yiyecek enerjiyi kendimde bulamadığım zamanlar olurdu. Yatağa üzerime dökmeden uzanır ve uyuya kalırdım. Bu sefil halime üzülür ahlanır,zaman zaman da gözlerim dolardı. Yalnızlık o zaman ağır gelmeye başlamıştı.ağır gelmesede hissettirmeye başladı hüzünlü yanını.
Arkadaşlarımın da önerisi ile ve arkadaşı edinmeye karar verdim, tek tabanca yaşamak ta keyifliydi fakat hem geçim sağlamak hemde mutfakta kendinle konuşmak sağlıksız bir tablo çiziyordu.
Evet hiç tanışmadığım birini ev arkadaşı olarak kabul etmem bu zamnalara denk geldi.
eve birkaç sey almak gerekti,ev rakadaşımla alış verişe çıktık. ikinci el pazarına...
İşte orda kırmızı koltukla karşılaştım,ben bu kıltuğu alacağım dedim. çocukkuende kırmızı severdim öyle ki,bizim köyün bir kırmızı renkli dolmuşu vardı her sabah 6.00 da sabah servisini yapardı.ben o kırmızı arabanın vadiden yukarı çıkışını izlemek için sabah erkenden uyanır,önce evimizin olduğu tepenin diğer ucuna ve sonra diğer ucuna koşuşturarak kırmızı arabayı görebildiğim kadar uzun seyretmeye çalışırdım. Sabah rutininm haline gelmişti.anımsıyorum,kırmızı rugan papuçlarımla...
otuz metrekare salonda sadece kırmızı bir kanepe çok iğreti olmuştu. ne yaslanacak bir arka duvar bulabilmişti,ne yanında yöresinde arkadaşlık edecek bir sehpa. öylece günlerce mekanda yüzü verdim,huzursuzca..
kimsenin sevebileceği bir özelliğim yoktu fotoğraflarda fonda iyi çıkmaktan başka,yaylarım gevşemiş,süngerim zaman aşımına uğramış,misafirlerimin otururken rahatsız olduğu,soluk bir varolmaydı benimkisi.
Üsküdar meydan da belediyenin arkasında yer alan ikinci el satış dükkanlarından birinde,
solgun kirli ve üst üste duran kanepelerden biriydim...
Geçmişimi tam hatırlayamıyordum, bu son taşınma sırasında küçük bir hafıza kaybı yaşamıştım.
küçük derken öncesi yok.
Biri sarışın yeşil gözlü diğeri orta boylu zayıf esmer, iki kız beni gördü ve yaşamlarına dahil etmeye karar verdiler. bu hikaye burada başlıyor.
İstanbula geleli bir yıldan fazla çalışmaya başlayalı 6 aydan fazla olmuştu. Yaşadığım mekanın ev olabilmesi için çokça emek sarfetmiştim fakat henüz azami gereklilikleri sağlayamamıştım.Yanlız yaşamak bir çok zorlukla beraber panik atağı da beraberinde getirmişti. Anımsarım işte o kadar çok yoruluyordum ki ilk zamanlar eve gelip yemek yiyecek enerjiyi kendimde bulamadığım zamanlar olurdu. Yatağa üzerime dökmeden uzanır ve uyuya kalırdım. Bu sefil halime üzülür ahlanır,zaman zaman da gözlerim dolardı. Yalnızlık o zaman ağır gelmeye başlamıştı.ağır gelmesede hissettirmeye başladı hüzünlü yanını.
Arkadaşlarımın da önerisi ile ve arkadaşı edinmeye karar verdim, tek tabanca yaşamak ta keyifliydi fakat hem geçim sağlamak hemde mutfakta kendinle konuşmak sağlıksız bir tablo çiziyordu.
Evet hiç tanışmadığım birini ev arkadaşı olarak kabul etmem bu zamnalara denk geldi.
eve birkaç sey almak gerekti,ev rakadaşımla alış verişe çıktık. ikinci el pazarına...
İşte orda kırmızı koltukla karşılaştım,ben bu kıltuğu alacağım dedim. çocukkuende kırmızı severdim öyle ki,bizim köyün bir kırmızı renkli dolmuşu vardı her sabah 6.00 da sabah servisini yapardı.ben o kırmızı arabanın vadiden yukarı çıkışını izlemek için sabah erkenden uyanır,önce evimizin olduğu tepenin diğer ucuna ve sonra diğer ucuna koşuşturarak kırmızı arabayı görebildiğim kadar uzun seyretmeye çalışırdım. Sabah rutininm haline gelmişti.anımsıyorum,kırmızı rugan papuçlarımla...
otuz metrekare salonda sadece kırmızı bir kanepe çok iğreti olmuştu. ne yaslanacak bir arka duvar bulabilmişti,ne yanında yöresinde arkadaşlık edecek bir sehpa. öylece günlerce mekanda yüzü verdim,huzursuzca..
kimsenin sevebileceği bir özelliğim yoktu fotoğraflarda fonda iyi çıkmaktan başka,yaylarım gevşemiş,süngerim zaman aşımına uğramış,misafirlerimin otururken rahatsız olduğu,soluk bir varolmaydı benimkisi.
17 Haziran 2015 Çarşamba
manik haller vol.1
"Olacaksa akar..."
Bu kadar güzel bir anlatım olmaz,insansın acizsin,ne yapsan nafile,öyle çok böbürlenmemelisin!
Bir olay gerçekleşecek ise gerçekleşir.
Senin ne yapıp ne yap-a-madığın ile ilgili bir mevzu değil.
İzlediğim bir dizide küçük bir replik bu: bu kadar mı rahatlatır insanı.
Acayip mutlu oldum, öyle böyle değil...
Kafada kurup kurup kendimi mahkemelere çıkardığım konular eridi ,bitti.
Okuduğum iç karartıcı romanlar etkisini kaybetti!
Ohh derin bir nefes verdi, Ventolin etkisi yarattı.
İçinde bulunduğum anda mutluyum ve mutlu olmanın kıymetini bilebilecek tavdayım.
Mutluluğu kaybetmeden paylaşmak istemem de; mutluluğun paylaştıkça çoğalan bir durum olduğunu düşünmem. Bulaşıcı hastalık gibi gibi...
Sevmek nedir?
" -...
-Hayat geçiyor,hayat geçecek. Aralarda böyle birbirimizi ne kadar çok seversek,yanımıza kar kalacak.
-...
-Almayı düşünmeden vermek demek, en sade haliyle bu."
Deep Note: Beş Kardeş (tv dizisi - 2015) / Onur Ünlü. Nadir Sarıbacak'ın repliklerinden alıntılar yapılmıştır.
Bu kadar güzel bir anlatım olmaz,insansın acizsin,ne yapsan nafile,öyle çok böbürlenmemelisin!
Bir olay gerçekleşecek ise gerçekleşir.
Senin ne yapıp ne yap-a-madığın ile ilgili bir mevzu değil.
İzlediğim bir dizide küçük bir replik bu: bu kadar mı rahatlatır insanı.
Acayip mutlu oldum, öyle böyle değil...
Kafada kurup kurup kendimi mahkemelere çıkardığım konular eridi ,bitti.
Okuduğum iç karartıcı romanlar etkisini kaybetti!
Ohh derin bir nefes verdi, Ventolin etkisi yarattı.
İçinde bulunduğum anda mutluyum ve mutlu olmanın kıymetini bilebilecek tavdayım.
Mutluluğu kaybetmeden paylaşmak istemem de; mutluluğun paylaştıkça çoğalan bir durum olduğunu düşünmem. Bulaşıcı hastalık gibi gibi...
Sevmek nedir?
" -...
-Hayat geçiyor,hayat geçecek. Aralarda böyle birbirimizi ne kadar çok seversek,yanımıza kar kalacak.
-...
-Almayı düşünmeden vermek demek, en sade haliyle bu."
Deep Note: Beş Kardeş (tv dizisi - 2015) / Onur Ünlü. Nadir Sarıbacak'ın repliklerinden alıntılar yapılmıştır.
4 Haziran 2015 Perşembe
bazen gelir sıkıntılar vol.2
Kendime not; bazen verimsiz hisseder insan ve bazen de verimsizdir.
Dert etme, Lütfen !
Bir yerlere bir çığlık bırakmak isterim,içime sığdıramayacağım.
Buradan bırakıyorum boşluğa, ağğğğğğğğğğhhhhhhhhhhhhh !
hadi bir şarkı hediye edeyim o boşluğa...
gidin yeminlen gidin,tren yolculuğuna çıkın,durağın ya da varılacak yerin neresi olduğu farketmez!
Dert etme, Lütfen !
Bir yerlere bir çığlık bırakmak isterim,içime sığdıramayacağım.
Buradan bırakıyorum boşluğa, ağğğğğğğğğğhhhhhhhhhhhhh !
hadi bir şarkı hediye edeyim o boşluğa...
gidin yeminlen gidin,tren yolculuğuna çıkın,durağın ya da varılacak yerin neresi olduğu farketmez!
5 Ocak 2015 Pazartesi
Ateşböcekleri Mezarlığı
1988 yapımı Isao Takahata filmidir.
Güçlü bir savaş karşıtı filmdir.
2. dünya savaşı Japonya ve çocuklar...
Gözyaşlarını tutabilene aşk-olsun !
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Peter Zumthor Mimarlığı Hakkında
Zumthor, “Atmosferler” kitabında nitelikli mimarlığın kendi için ne anlama geldiğini; nitelikli mimarlık ürünü onu deneyimleyen kişi ...
-
Bir Mimarlığa Doğru- Le Corbusier Mimarlığın her şeyden önce soylu bir sanat olduğuna, bağrında plastik yaratıyı, ent...
-
Pallasmaa, J. (2011). Tenin Gözleri: Mimarlık ve Duyular (A.U. Kılıç, Çev.) .YEM Yayın, İstanbul. “ Şu açık ki, “yaşamı y...
-
PETER ZUMTHOR Peter Zumthor; ‘Mimari nitelik’ ten bahsedilirken kastedilenin ne olduğu ve bizim için ne anlam ifade ettiği sorusu üz...