Bir aydınlanma geldi diyeceğim, yok olmadı.
Yaş otuz ömrün ortasına beş kala.
Kapadım gözlerimi, iyice yumdum. Sıkı sıkı ya..
Böyle yapınca sanki bedenimin içine giriyormuşum gibi.
Kendini bulmaya çalışırsın ya..
Kendin göğüs kafesinin altında midenin üstünde, ciğerlerinin sarmaladığı bir yerde sakince oturmakta.
Dene bir..hadi yum sıkı sıkı sim sıkı gözlerini.
Tika dış seslere kulaklarını, kendini dinle.odaklan..
Doktora gittim alerjik bünyemi gösterdim,
çizik attılar onlarca iki koluma denediler çıkmadı hiç bir çeşit gıda alerjisi.
Oysa birçok şey alerji yapar bünyeme!
Bu hayatta öyle, testler normal
Tahliller temiz.
Her şeyler yolunda.
Fakat nedense döküverir vücudum her gıdayla temas sonucunda.
Eee her şey normal
Tahliller temiz.
Neden o zaman bu minik minnoş kızarıklıklar?
En çokta bu aralar kişiye iradesi dışı uygulanan haksız herhangi bir şiddet emsali alerji ediyor.
(haklı şiddet olabilir mi,bırakalım 'şiddete meyali vallahi dertten' olanları konu dışı)
Konusu dahi geçtiğinde kulak mememin bir tanesi ateş kesiyor kızarıyor.
Öyle dokunuyor bünyeme..
Ya testler?
Onlar yani testler normal,
Tahliller ise tertemiz..
28 Ekim 2016 Cuma
Bu gece tüm insanlığı öldüresim var.
Derdim kendimle yani..
Yolda yürürsün aklına seni sevenler gelir,
Belki birilerinin aklına yürürken sevdikleri gelir..
Sanırım öyledir.
Senin aklına neden seni sevenler gelir?
Çünkü benim sevdiklerimle ilgili pişmanlık duyacağım hic bir mevzu yok..
Fakat benim beni sevenleri incitecek dermansizliklarim var.
Bu kadar biçare yürürken..
Sokak lambalarınin buğulu ışığının ardından çişeliyiveriyor gökyüzü..
Huzur ve sıcaklık yağıyor uzerime..
Ve artık aklımdan sevdiklerim geçebilir.
Ahh!
Soğuklar düştü ondan mıdır nedir, burnumda kestane kokusu..
kestane kokusu dedim de nasıl bir koku,hangisi sizce.
Öncelikle kuzine üzerinde üzeri çizilmiş,kavrulmuş kestane kokusu var,
içi başka,kabukları bambaşka kokar..
Ah bu koku hafızası ah!
ne güçlü bir şeysin,bu satırları yazarken klavyemden taştı geldi bana doğru buram buram.
Sıcak kestanenin kabuğu altında yer alan kahverengi zarın çıtır kokusu..
Bilir misiniz o kokuda çocukluk var.
Biz çocukken kestane ağacımız vardı,her kış kumuşilerini toplardık,ellerimize bata bata.
biz çocukken ceviz ağacımızda vardı,o başka bir hikayenin kokusu.
Ayy yazamayacağım galiba bu koku ah bu koku mahvetti beni :)
İlkbaharda kestane kokusunu bilir misiniz?
O keskin ince koku...
Beyaz uzun zarif çiçeklerden yükselen keskin ballı koku.
ahh ahhh!
Arıları cezbettiği kadar beni de alıp götürür mest ederdi.
arılar onu ne güzel bala çevirirdi,acımtırak deli balın kokusu,deli dediysem komardan akıllı bir bal..
Bronşit olurduk kış ayları ve bu acı tad bizim antibiyotiğimiz,tek ilacımız..
Çocukken kestane balı ile şifa bulurdum, şifa kokusu vardır bir de benim anılarımda.
Güz başı gelir,ağaçlar suyunu bırakır,yapraklarını döker.
Kestane ağacı dayanıklıdır,o kestane çok cefakardır,
mezarda guncidileriniz olur o kadar cefakar,toprak yükünü alır bedeninizin üzerinden...
Acı suyunun kızılımsı kokusu,böcekleri kendinden öte tutar,yağmur yağınca ıslanan kütükler kızıl ağlar,boyar her bir yanı.
Ah!
Akıtır akıtır bitiremez o acı suyunu.
Birde böyle bir kokusu var kestanenin,kızıl acı bir koku.
Bende 3 farklı koku demek kestane
ya sizde kaç farklı koku?
deep note: 1. didem madak allah rahmet eylesin,ışıklar içinde uyusun. 2. http://www.fotografturk.com/kestane-cicegi-p184287 (29,09,2016 19:29)
6 Eylül 2016 Salı
Belli ki uyku tutmayacak,
O zaman zorlama uyuma.
Bir gecelik uykusuzluk koymaz insana.
"Bir binayı ayakta tutan payandalar değil,insan nefesidir."
Bu aralar yeni biriyle tanıştım,aforizmaları harika..
Kafka'nın yerlisi mi desem ne desem,o kadar var yani,
aşağıda alıntı bulacaksınız bu beyefendiden,fazlasını merak edenlere..
"Dostum, güneşe bak, toprağa bak, suya bak, buluta bak; fakat arkana bakma. Kimin geldiği veya kimin gelmediği önemli değil. Unutma, yolcu değişir, yol değişir ama menzil değişmez. Yolcuya bakıp, yolunu tanıma. Yola bak, yolcuyu tanı. Yolcu hakkındaki kıymet hükmünü ona göre ver." halil cibran/zamansız sözler
Yol kavramı ile ilgili dertlerim var,bilenler bilir,aklımın bir köşesinde her daim yer tutar.
Yolcu olmanın ferahlığını bilemezsiniz,yolda olmanın huzurunu
yahu neden bilemeyecekmişsiniz ki pekala bilebilirsiniz.
FADİME KUL: cvlogin.com: Üniversitelerden yeni mezun olanlar size sesleniyorum! Şimdi size bir CV lazım, malum iş arama zamanı geldi. Derim ki word'da hazırla...
Üniversitelerden yeni mezun olanlar size sesleniyorum!
Şimdi size bir CV lazım, malum iş arama zamanı geldi.
Derim ki word'da hazırladığınız oran orantısı olmayan, çehresi kayık formatları bir kenara atın.
Çünkü çokça amatör durmaktalar,
bir de ne olur azıcık profesyonel bir fotoğraf ekleyin lütfen CV nize,
münkünse çözünürlüğü berbat olmasın, malumunuz yıl 2016 her akıllı telefon neredeyse film kalitesinde görüntü vermekte,o kadar da application var,yapın işte bir şeyler..
Tüm bunların ötesinde CV hazırlamak çok kolay,yukarıda ki link var ya, evet işte o!
Tıklayın lütfen, göreceksiniz ki oldukça basit ve yararlı.
Hem profesyonel görünümlü bir çok seçeneğiniz olacak hem de Facebook , Linkedin de bir profiliniz var ise, o platformlardan da direk bilgilerinizi çekebileceksiniz.
Zaman hız zamanı değil mi, süpersonic bir çağda hıp hızlı olmakta da fayda var.
Görselliğin hüküm sürdüğü çağda bu işi nasıl yaparım diye düşünüp,
yazdıklarımı okumak istemeyenler,
şekerler size de aşağıdaki videoyu gönderiyorum,
abiler her şeyi düşünmüş arkadaşlar..
deep note: bu siteyi bir işveren olarak öneriyorum, bu da aklınızın bir köşesinde bulunsun..
görünen o ki; nefes almak fazlasıyla zor bu hayatta,
nedense düzen, kendi düzeni dışındakini kabul etmeme üzerine yeminli.
film izleme ve yorumla zamanıdır o vakit;
daha içten, daha benden yorumlar yapmak isterdim fakat bir döngü aldı beni cenderesine
ve bana benden bir şey bırakmıyor..
Beni bir kenara bırakalım ve filme dönelim,
Garcia bir dönem film eleştirisi yaptığı gazete köşesi için çokca film izlemiş ve
bu onun için zaman kaybı olmuş, kendisi anlattı valla.. (anlatmak için yaşamak)
Fakat benim durumum farklı, vizyondaki filmleri izleyip o hafta belli bir izleyici kitlesine ulaştırma görevim olmadığından; istediğim film, istediğim zaman dilimde, istediğim kadar izlemede serbest olduğumdan benim için film izlemenin zaman kaybı olmadığına karar vererek buraya bu yazıyı bırakıyorum.
Bu aralar iki nokta bırakıyorum cümlelerin sonuna;
tek nokta çok kesin yargı ve çok katı,
üç nokta çokça kararsız fazla muğlak..
iki ise şahane at gitsin çokça cool :)
(Garcia dediysem Gabriel Garcia MARQUEZ)
Hayat ve ilişkiler üzerine otuzlu yaşlarda olan insanların derdine ımmmm
(bulamadım hani şu içinizden geçenleri anlatır ya! ne denir ona?)
derdine tercüman olan bir film. (aysel'in gözleri hatırlattı bana bu deyimi)
ya öyle olacaksın ya böyle,
çift mi olacaksın birbirine uygun musun?
mesleğin ne ki senin?
yaşın kaç?
nerelisin?
yoksa yalnız mı kalacaksın,
onun da kuralı var!
duygularını körelteceksin bir kere..
yani renkler, replikler, mekanlar, giysiler,
her şey her nokta filmde bir göndermeye sahip
çok iyi imgeleştirilmiş,kurgulanmış,
komik olacak derecede soğuk,
acı
ve kederli
ve bir o kadar vurdumduymaz
ROBOTİK
THE LOBSTER (colin ferrel,rachel weitz) Yorgos Lantimos bu yönetmeni not alalım :)
deep note:bu filmde böyle yorumlanmaz diyecekleriniz olacaktır, olsun du ;)
Dışarda yağmur yağıyor..
Korkutuyor bu yağışlar. Uzun süreli ve etkili..
İçimde sıkıntı,yok yağmurdan değil..
Yoksunluktan.
Belki fazlalıktan.
Kendimi olabildiğince aşmış hissediyorum ve
Çırpınıp duran zavallılara hömküresim geliyor..
Yok yo yooo öyle diil..
O denli karışık değil.
Çok basit.
Komple lere gerek yok,
Yo yo yok canım hiç öle diil..
Ya dertlenme cancağızım hiç öle diil.
Basit..
Yalın.
Yani..
Güzelim ama yazık sana kuzum,
İnsansın o kadar!
Yani..
Yaşa ve öl!
Gerisini bırak yağmurlar halletsin..
Yaş-a
Yaş
Çok yaş:)
kırmızı balığın hikayesi.
yoktu,
yoktu bir hikayesi işte.
dünyaya gelmişti milyonlarca yumurtadan biri idi,
şanslıydı döllenmişti,yem olmamıştı.
tuzlu serin sularda sürüklendi sürüklendi,
şans işte,
kırmızı bir mercana kayalığına rastladı.
tutundu,lavra oldu.
sonra yüzgeçleri çıktı balık oldu.
sonra mı ? sonrası basit yem oldu.
dün gece iftarı arkadaşlarda yaptıktan sonra eve geçeyim dedim,
yürüyeyim dolmuş nasıl olsa gelir dedim,
gelmedi.
buna üzülecek değilim
karnım tok,hava mis,
kulaklığımı taktım mı aryalar çalıyorum bir yandan ,
yol üstündeki sitenin güvenlikçisinden ateş istedim,
akşam otlandığım iki dal sigaranın birini yaktım birini zulaladım,
tın tın yürümeye devam ettim.
öyle bir atmosfer ki
huzur desen yanı başımda benle o da tın tın yürümekte.
ne olduysa oldu gözlerim doldu.
aklıma ne geldiyse
muhüm olan yalnızlıktır dedim,
"sonra insan yalnız olmaz olsa olsa tek kalır" dedim,
geri ittim gözyaşlarını göz pınarlarından.
sigaranın izmaritini ayağımla söndürdüm,çöpe attım,
önümde beliren yokuşu tırmanmaya başladım tın tın.
soluma baktım tanıdık aradım,
tanıdık mekanların etrafından yürüyordum ondan olsa gerek.
vazgeçtim,tekrar yürüdüm tın tın.
teraviden çıkan insanlarla karşılaştım,
gülümsedim yola devam ettim tın tın.
yol da karo as bir iskambil kağıdı buldum,
işaret olarak değerlendirdim,
aldım kartı beraber yürüdük tın tın.
biri kalbini 45 derece eğimli yolun kenarındaki banka bırakmış,
gülümsedim aldım sahiplendim,
o kalple yürüdük tın tın.
eve vardım ve ben o kalbi unuttum.
işaretleri umursamadım
olmaması gerekene bir gülümseme yolladım,
ve yine kendime verdiğim tüm sözlere...
nefessiz asılı 2011 temmuz/istanbul okumak yalnızlaştırır derler, bu genel kanı,dolanır durur etrafta, bugün işittim yazmak ise yalnızlıktan kurtarır. yazdıklarımdan hoşlanmıyorum,hiç birinin benimsemiyorum ama okuyarak daha fazlaca yalnızlaşmak istemiyorum, bir blogda uzaya göndersem dahi bir şeyler karalamak rahatlatıyor, o nedenle apır-sapır yazmam. hem belki bir şekilde cesaret emaresidir,olamaz mı. bir konuda cesur olma hakkımız baki olsa,saklı olsa,dokunmasa kimse. o kadar fazlaca şeyden korkuyoruz ki, yüzmeyi bilsen dahi derin sulara açılmaktan. Nefes almanın basit bir refleks olduğunu unutup nefes alamamaktan, sevmenin yetisine sahip bir evrende sevmekten, yahuu tanrı evreni sevin diye yarattı, varoluş nedenimizden neden bu kadar korkarız acep, bilmek tanımak bu denli korkunç nasıl olabilir. bu denli sızlanış yeter,gündelik sıradan işlerime döneyim. artık tanısı konmuş,nedeni bilinmeyen,genetik nörolojik bozukluğum ile dalga geçeyim. bütün afiilli tırı mırı hastalıkları bir bünyede toparlayabildiğim içinde kendimi tebrik ediyorum.
iç sıkıntılarını severim,
kapalı havaları da severim...
verimli olur insan sıkıntılı anında,
sonuçta iç sıkıntısıyla çokta yaşayamaz insan ve
kullanır aklını,bir çare üretir sıkıntıyı uzaklaştırma adına.
bir çare - biçare- ortalıklarda dolaşan umutvar sıkıntılı insan...
bir çare ver bana, (biçare olmadan) ya rab!
çare sensin!
çare gerekmezdi bir sen olsan,
olsaydın sen biçare olmazdı insan..
bir çare dilenmezdi orda burda şurda.
Çok uzun zaman oldu film izleyip,üzerine laklak yapmayalı,oysa ne severdim; vakti laklak yapmanın ötesinde boş boş harcamamanın vakti geldi de geçiyor.
an inspector calls tiyatro oyunu aslında,
tiyatronun ötesinde kitap aslında. drama şeysi j. b. priestley yazmış...
izlerken kitap okuyor gibi hissediyorsunuz, bi ingiliz babasının türk babasına ne kadar benzeyebileceğini görün.
En sevdiğim çiçek bahardalı,
Çünkü muştulu haberleri var bize.
En sevdiğim yemek ekmekli köfte,
Çünkü en masum anıları taşır bize.
Aslında en sevdiğim diye bir şey yok,
Çünkü onlar güzel anılarım.
En sevdiğim...
ist / subat 2016
Bunun bir listesini yapacaktım ama araya usta girdi, mutfak tezgahında oturmuş,perdelerin asım işleri bitimini beklerken, çok mühim bir sorun oluştu ve rustik perde demirinin pencereye mi yoksa duvara ortalı mı olması gerekliliği hakkında karar vermeli idim,zıpladım indim tezgahtan ve boş boş 5 dk pencere ve rustik demire baktıktan sonra kararı verdim. tabii bu arada usta daha düşünecek misiniz diye bir soru sordu cevaplamak zorunda kaldığım, yok fazla değil 1 dk daha deyip,istifi bozmadan bakmaya devam ederek,kararımı bir dk içerisinde bildirdim. hep isyankar ola geldim ,dokunulduğunda döküleninden,fakat anlayamaz mısınız ki başka türlü yaşamam mümkün değil, olamıyor olduramıyorum,olabilseydi,ihtimali olsaydı yapabilirdim,yapmak isterdim.
bazen gün boş geçer,
hiçbir şey yapmazsın.
nefes alırsın sadece...
gün biter akşam olur,
göğsüne öküz oturur,
işte o vicdan'dır...
boşa harcadığın zamanın intikamı,
tanrı korusun!