https://archnet.org/library/
Aga Khan University MIT :)
İslam sanatı ve mimarlığı üzerine geniş kaynak bulunabilinir...
3 Aralık 2013 Salı
30 Kasım 2013 Cumartesi
Türkiyeli aktör Turgut Cansever anlatımıyla Le Corbusier…
İki yana bakan o kumsaldaki ev. “Yarısıyla bir tarafa bir ucuyla öbür tarafa bakan ev planı… Bir
tarafa bir ucuyla öbür tarafa bakan ev planı…Manzara, güneş-bina ilişkisi, bu
ilişkinin bina içerisinde hangi fonksiyonlar için ne kadar önem taşıdığı….
Bunun bir tanesinin mutlak tayin edici gibi addedilmemiş olmasının önemi…” 4
Mimaride fonksiyonları olduğu gibi yansıtmayı tercih eden bir mimarın,
fonksiyonların ruhunu göz ardı etmeyişini olumlu bulur.
İsviçre Pavyonu’ndan bahsederken Cansever yapıyı hem olumlar
hem de bazı yönleriyle sorunlu bulur. Yapı zemininde boşluk bırakılması,
doğayla iletişim düşüncesi, alt- üst kat diyalektiği konularında ki farkındalık
olumlu bir tavırdır, fakat bu tavır alınırken gözden kaçan bazı durumların
altını çizer. Yapıyı el değmemiş tabiat içerisine yerleştirme fikri, ama diğer
yandan yapı getirilip doğaya öylece oturtuluyor. Yapının doğaya oturumu ile
çelişkili durumlar gözlemlediğini ifade eder. Sorunu şöyle ifadelendirir; “binanın
içerisine yerleştiği ortamda, biraz, bütün o modern düşüncenin, mekânın
sonsuzluğu ve o sonsuzluğu koruma konusundaki tavrın, teorik ve mimariye
yansıtılırken dogmatik niteliğinin bir yanılgı sebebi teşkil ettiğini
düşündüm.” 5 Yapı içi ve doğa arası ilişki, sonsuz doğaya baktırılıyor ama
neden o yönde sonsuz olan doğaya, bakıldığının önemi okunamıyor. Zeminde boşluk
bırakılmış, bırakılan boşluk insanlar tarafından kullanılabilir değil,
araçların girebilmesi olanaklı olabiliyor. İnsan kullanımı zayıf, araç
kullanımı güçlü burada çelişki yer alır… Sanırım Cansever’in ifade etmek
istediği, iletişimin güçlü kılınmak isteği ile şekillendirilmiş mekânları,
insanların yaşam gereklikleri, mekânla ilgili beklentileri salt fonksiyonun
dışında olanla ilgili sorunların oluşu. Diğer taraftan Cansever teknik açıdan
sorunlu olan Le Corbusier mimarlığını negatif olarak algılamaz. Yeni bir yapım
sisteminin denenmesinin getirdiği teknik sorunları ve kullanımları ile ilgili
sıkıntılarını mazur görebiliyor, bu durum Le Corbusier’in öncü rolünü bir çeşit
takdir ettiği anlamına gelebilir. Modern insanda olması gereken, yeni olanın
keşfi için öncü olmayı ve denemen zorlukları ile mücadeleyi kabul eder. Cansever
Le Corbusier’in bir diğer yönü olan kent tasarımları ile ilgili, araçlara
ayrılmış yollar, şehirle ilgili o bütünü ön gördüğü tasarımları ve fikirleri
hakkında pek fazla konuşmaz. Şehir gibi
bir kişinin kararıyla şekillenemeyecek bir oluşumun, toplumsal olan- oluşumunda
birçok katmanın yer aldığı- bir durum hakkında öngörüleri benimsemez belli ki
Le Corbusier’in, kişisel olan bu yorumu yapabiliriz.
Modern mimarların “ev” kavramıyla çok ilgilenmeleri ilgisini
çeker Cansever’in, Frank Lloyd Wright “ev” diyor, rasyonalistler ‘ev’ diyorlar,
bunun nedeni hakkında düşünür. Mekânın ve yapının insan kullanımı için
yapıldığından yola çıkılarak, insanın en fazla temas ettiği yapıların konut
olduğu ve konut tasarımın bundan ötürü önem arz addettiğine ulaşır. Şehirde ki
yapı stokunun çoğunluğunu konutlar oluşturur bunu göz ardı etmemek gerekir. Le
Corbusier’in “evler yan yana gelecek” sözü üzerine, evlerin bir aradalığı
kolektif bir değerler ile oluşması gerektiğinin savunucusuna, Le Corbusier’in
bu yapma tavrını çokça hükmedici bulmuştur. Marksistlerin ve dünyada standartlardan
bahsedenlerin bu yanılgıya epeyce düştüklerini ifade eder.
5 Kasım 2013 Salı
3 Kasım 2013 Pazar
23 Ekim 2013 Çarşamba
ben bir ağacım
"Ben bir ağacım,çok yalnızım.
Yağmur yağdıkça ağlıyorum.
Allah rızası için kulak verin şu anlatacaklarıma.
Kahvelerinizi için,uykunuz kaçsın,gözleriniz açılsın,
bana cin gibi bakın da size niye bu kadar yalnız olduğumu anlatayım."
--"Yalnızlığımın asıl sebebi ise hangi hikayenin parçası olduğumu benim de bilmemem.Bir hikayenin parçası olacaktım,ama bir yaprak gibi düştüm oradan...
O. Pamuk,Benim Adım Kırmızı, İletişim, 1998, s.59
Yağmur yağdıkça ağlıyorum.
Allah rızası için kulak verin şu anlatacaklarıma.
Kahvelerinizi için,uykunuz kaçsın,gözleriniz açılsın,
bana cin gibi bakın da size niye bu kadar yalnız olduğumu anlatayım."
--"Yalnızlığımın asıl sebebi ise hangi hikayenin parçası olduğumu benim de bilmemem.Bir hikayenin parçası olacaktım,ama bir yaprak gibi düştüm oradan...
O. Pamuk,Benim Adım Kırmızı, İletişim, 1998, s.59
26 Ağustos 2013 Pazartesi
Zoraki Mutluluk
(bu remi kendime doğum günü hediyesi olarak yaptım...)
Zorlama bir yaşam usandırır...
Taaa ki bulutların arasından güneş çıkıncaya kadar.
17 Ağustos 2013 Cumartesi
"BEKAS" superman'i arayan çocuk
Müslüman nüfusların üzerinde yaşadığı topraklarda acı,hüzün tükenmiyor.
Bir çiğliktir gidiyor.
Akılla kavranamıyor,duygularla
algılanamıyor yaşananlar...
"Yaşananları,
kadim metinler ve nasihatler eşliğinde anlamaya çalışıyorum. Sonuç yok. Bu
acımasızlığı ne aklım, ne kalbim alıyor, anlıyor." İ. Tenekeci (1)
Çocukların dünyaları yıkılıyor,hayalleri parçalanıyor;
Bu yıkılıp değişip parçalanan ,ama bir şekilde masumluğunu koruyan çocuk dünyasına
bakmaya çalışan film -'BEKAS'- izlenmeli, naçizane fikrim.
Notlar:
26 Mayıs 2013 Pazar
19 Mayıs 2013 Pazar
Konut "Anlam"
Konut kavramı her zihinde aynı anlamı taşımaz. Zamana
bağlıdır, geçmiş ile günümüz konut kavramları arasında farklar vardır ve
gelecekte ki anlamlar da farklı olacaktır. Sadece zamanın farklılaştırdığı bir
kavram olarak konutun görülmesi yanlış olabilir. Konutun gerçek anlamını
bulması birçok etkene bağlıdır; mekânsal ve sosyo-kültürel özellikler bu
etkenlerdendir. Günümüzde ev, en basit anlamıyla, “yalnız bir ailenin
oturabileceği biçimde yapılmış yapı”1, barınma işlevini sağlayan
bina olmaktan daha fazlasıdır.
Ev metalaştırılarak tüketim nesnesine dönüştürülmüştür.
Gösterge haline gelen konut, toplumda statü sembolü haline gelmiştir. David
Harvey (2001:409) bu durumu şöyle ifade etmiştir: “Her şeyin arsızca
metalaştırılması ve ticarileştirilmesi, zamanımıza vurulan damgalardan
biridir.” Toplumsal yarar gözetilmez, ürünün tüketilebilirliği önem kazanır. En sonunda tüketim artık hiçbir anlama
gelmediğinde her şeye özgü bir şey haline gelecektir.2 Bu anlam değişimi ve yokluğu kayıp
olandır.
Modernizm öncesi konut mimarisi üzerine çalışmalar
yapılmıştır. Doğan Kuban Türk geleneksel konut mimarisini tanımlar ve onu “Türk
Hayat’lı Evi” olarak adlandırır. Türk hayatlı evinin kadının sosyal konumuyla
şekillendiğini söyler ve dışa dönük bir planlaması olduğunu belirtir. Sade ve
geçici görünümü olduğunu savur bununda göçerlik tavrından geldiğinin söyler.
Türk evinin İslam öncesi olarak alınamayacağı, İslamla birlikte karakterinin
oturduğunu söyler. Türk hayatlı evinin Türk İslam geleneğinin tam bir yansıması
olarak varolduğunu belirtir. Geleneksel konutun klasik derinin bu kültürün
bozulmadığı, hayat ve oda kavramının yer aldığı konut tipolojisinde vücut
bulduğunu ifade eder. Türk hayatlı evi kırsal konut mimarisi olarak görülür.
Kentleşme ile şekil değiştirmeye başlar ve özünden uzaklaşır. Kentli yaşamın
getirdiği zenginlik ve statü göstergeleri, konutun sade geçer halini bozar.
Köşkler oluşur. İçe dönük evler oluşturulmaya başlanır. Batılaşmanın etkisiyle
gösteri biçimleri konutta yer almaya başlar ve Türk evinin geçerliği kaybolmaya
başlar ve karakterini kaybeder. Mobilyanın konuta girişiyle tamamen değişir.
Doğan Kuban belli zamanlarda Türk evinin var olduğu ve dışarıdan eklenmelerle
bu değerin 19 yy sonlarına doğru yok olduğunu söyler. Diğer taraftan uğur
tanyeli;
Geleneksel
Osmanlı evlerinde yaşamanın ne kadar zor olduğu, konfor taleplerinin onların
içinde karşılanamayacağı gibi bir saptama yapılır. O saptama sayesinde,
eskimenin tarihselleştirdiği evi değerli bulmak mümkündür de, sevmek mümkün
değildir. Aksine artık elde sevilmek bir yana, kullanılmazlığı, güncellikten
uzaklığı nedeniyle nefret edilen, ancak yine de değerli bulunan bir tarihsellik
vardır. İşte o zaman tarihselin yerine tarihin temsilini koyanlar bu açmazı bir
biçimde ortadan kaldırırlar. Freud psikolojisindeki bir ahlakı açmaz giderme
mekanizması çalışır. Yüzleşmekten kaçınılan o nefret nesnesi süblimasyona
uğratılır: Tarihselden nefret edenler tarihi aşkla sevmeye başlarlar.
Tarihsel
evleri yıkıcıya verip apartman yaptırmak için kıvranırlar; anıtsal camilerin
zeminini tahrip edip kalorifer tesisatı geçirirler; Ortaçağ anıtlarını güncel
mühendislik statiğinin terimleriyle sözde hesaplayıp yeni tekniklerle
“güçlendirirler” ; kentsel yenileme adına mahalleler yıkar, eski sokak, konut,
kaplama bırakmalar. Öte taraftan da, tarihsele duydukları bu derin nefretten
kendileri bile korktukları için, tarihin temsillerini inşa ederler. Çünkü
tarihseli sevmiyorlarsa da, tarih kitabındaki anlatılara aşıktırlar Eski bir
geleneksel evde oturmaya hiç niyet bile etmeyenler o yüzden betonarme bir
geleneksel ev temsiline hayranlık duyarlar. “kültürümüz”ü tanımlayan o tarih
kitabındaki anlatıdır çünkü. Onun sayesinde, Ortaçağ anıtlarını eskilikleri
içinde görmekten nefret eder, dün yapılmış gibi “yeniler” , parlatırken,
tarihin temsili olan yeni kamu yapıları ısmarlarlar. Onunla da kalmazlar,
tarihseli de kendi kendisinin temsiline indirgemek için çabalarlar. Herkese
tarihselin anlam ve öneminden, korunmasından söz ederler, ama bunu kendileri
için değil, başkaları için isterler. O zaman tarihsel olan gerçekten yaşanarak değil
de, sadece görüntü olarak yaşayacaktır.
16 Mayıs 2013 Perşembe
merdivenli yollar
merdivenli yollarda yürümek, daha fazla samimi sanki
durup dinlenmek selam vermek gerekir
öyle çarçabuk geçip gidemezsiniz
arabalar hiç giremez oralara misal...
3 Mayıs 2013 Cuma
yazmak...
* "Yazma sanatının sırrı nedir biliyor musun?"
- "Gözlemlerini , fark ettiğin ayrıntıları , hiçbir şeyin farkında değilmişsin gibi yazmak."
* "Karman çorman hissedişin tane tane çözüleceğini, yeniden, bu kez mükemmel
bir düzen içinde bir araya geleceğini ve hayatın bir anlama kavuşacağını hayal etmek : yazmak."
Sinek Isırıklarının Müellifi, syf: 67-68
- "Gözlemlerini , fark ettiğin ayrıntıları , hiçbir şeyin farkında değilmişsin gibi yazmak."
* "Karman çorman hissedişin tane tane çözüleceğini, yeniden, bu kez mükemmel
bir düzen içinde bir araya geleceğini ve hayatın bir anlama kavuşacağını hayal etmek : yazmak."
Sinek Isırıklarının Müellifi, syf: 67-68
4 Nisan 2013 Perşembe
arada gelir sıkıntılar vol 1
Sabahları 7.10 gibi uyanıp, "üffff birazdan alarm çalacak!" diye endişeye kapılmak ve henüz aralanmamış gözleri iyice yummak, bir metropol hastalığı olsa gerek...
İşe geç kalacağını bile bile bir şeyleri erteleme çabası ve sonuç...27 dk geç gittiğin bir iş.
Çalışırsın ve bir anda fark edersin sağ kürek kemiği üzerinde sırtta, sağlıklı bir vücutta hafif bir boşluk bulunması gereken yerde sizde var olan 'kulunç' diye tabir edilen kas-ımsı şeyde bir keskin ağrı,ve sağ kol uyuşmuştur...
Derse gidersiniz ve derste tahtaya değilde yaşamı azıcık daha fazla algılama çabası,duvarların dik açıyla birleştiği köşe noktalarına,pencere nişlerine -niş içerisinde yer alan pencerenin ahşap detaylarına- bakarsınız...
Burada olmayı arzuladım ve bu gerçek kılındı; o vakit tam anlamıyla tüm detayları görmek- hissetmek - istersiniz. Ben buradayım ve burada olduğumu fark-etmek istiyorum tüm parçalarımla ve algılarımla, ayak serçe parmağım da bilmek istiyor. Parmağın da bilmek hakkı, ne için o ayakkabı denen meredin içinde saatlerce tıkılı kaldığını...
Küçük not: İnsan kendini hep hapsediyor. ayaklarını ayakkabıya , kendini eve hapsediyor. Evi dışarıda yer çitlere, artık 280 cm kocaman duvarlar arkasına, güvenlik kameralarının görüntü alanlarına...
Hapsedilmeyi seviyoruz. Buna ihtiyacımız var, belki sigara gibi , çay gibi...orasını siz düşünün.
Bu yazı böyle devam edip gider -gidiyor da zaten-...
"Hayatta yalnız kalmanın esas olduğunu hala kabul edemiyor musunuz?"
Sorusuna cevabımı bulacaktım ilerleyen aşamalarda,
aslında kafamda kurguladığım buydu
fakat sabredemeyeceğim...
Hayatta yalnız kalmak esas-mış. (NOKTA)
İşe geç kalacağını bile bile bir şeyleri erteleme çabası ve sonuç...27 dk geç gittiğin bir iş.
Çalışırsın ve bir anda fark edersin sağ kürek kemiği üzerinde sırtta, sağlıklı bir vücutta hafif bir boşluk bulunması gereken yerde sizde var olan 'kulunç' diye tabir edilen kas-ımsı şeyde bir keskin ağrı,ve sağ kol uyuşmuştur...
Derse gidersiniz ve derste tahtaya değilde yaşamı azıcık daha fazla algılama çabası,duvarların dik açıyla birleştiği köşe noktalarına,pencere nişlerine -niş içerisinde yer alan pencerenin ahşap detaylarına- bakarsınız...
Burada olmayı arzuladım ve bu gerçek kılındı; o vakit tam anlamıyla tüm detayları görmek- hissetmek - istersiniz. Ben buradayım ve burada olduğumu fark-etmek istiyorum tüm parçalarımla ve algılarımla, ayak serçe parmağım da bilmek istiyor. Parmağın da bilmek hakkı, ne için o ayakkabı denen meredin içinde saatlerce tıkılı kaldığını...
Küçük not: İnsan kendini hep hapsediyor. ayaklarını ayakkabıya , kendini eve hapsediyor. Evi dışarıda yer çitlere, artık 280 cm kocaman duvarlar arkasına, güvenlik kameralarının görüntü alanlarına...
Hapsedilmeyi seviyoruz. Buna ihtiyacımız var, belki sigara gibi , çay gibi...orasını siz düşünün.
Bu yazı böyle devam edip gider -gidiyor da zaten-...
"Hayatta yalnız kalmanın esas olduğunu hala kabul edemiyor musunuz?"
Sorusuna cevabımı bulacaktım ilerleyen aşamalarda,
aslında kafamda kurguladığım buydu
fakat sabredemeyeceğim...
Hayatta yalnız kalmak esas-mış. (NOKTA)
27 Mart 2013 Çarşamba
Edoardo De Nari
20 Nisan 2013 tarihine kadar De Nari ile ilgili sergiyi "DEĞİŞEN ZAMANLARIN MİMARI"
İstanbul Araştırmaları Enstitüsü - Beyoğlu ziyaret edilebilinir.
Vakit öldürmeye çalışırken keşfettim, iki kere önünden geçtim ve kararımı vererek girdim içeri.
Sergide benden başka kimsede yoktu, mekanda gelenekselin sevimliliğini çokça barındırıyordu...
Falan Filan... Uğur Tanyeli ismini bir yerlerde okudum,serginin danışmanlarından sanırım.
Deep note: El emeği denen şey, vakit geçirmeyi...harcanan zaman da saygıyı ve ardınsıra niteliği getiriyor olmasın...Ne dersiniz ?
Wright'ın geçen yüzyıl başlarında bahsettiği 'adil olma durumu' , hızla akan zaman adaletsizliğe mahal veriyor olmasın; zamanı yavaşlatamayacağımıza göre adil olmayı nasıl başaracağız ?
3 Mart 2013 Pazar
M. Tafuri, 1969
Tafuri identifies what for him is contemporary architecture's only condition of posibility:
to collapse into the very system that assures its demise or retreat into hypnotic solitude.
Anladığıma göre Tafuri, modern mimarlığın tek olası açıklamasının; çokça sistemin içine düşmek; öyle ki bu çokça sistematik olma ,onun ölümü ve uyuşturan (amasız) bir yalnızlığın içine düşmesi gibi tarifliyor. Yani daha iyi anlayan bana da anlatsın :(
to collapse into the very system that assures its demise or retreat into hypnotic solitude.
Anladığıma göre Tafuri, modern mimarlığın tek olası açıklamasının; çokça sistemin içine düşmek; öyle ki bu çokça sistematik olma ,onun ölümü ve uyuşturan (amasız) bir yalnızlığın içine düşmesi gibi tarifliyor. Yani daha iyi anlayan bana da anlatsın :(
9 Şubat 2013 Cumartesi
In Bruges
Belçika'nın okunuşuyla 'Brüj' diye bir şehri varmış.
Bu filmi izledikten sonra gidilecek yerler listesinde önem arz eder hal almıştır.
Sevgili arkadaşım Azize'nin buraya gittiğini düşünüyorum,
kendilerinden fikir alacağım gitmediyse bir gezi düzenlemenin tam zamanı.
Orta çağ kenti görmek isteyenler için...
16 Ocak 2013 Çarşamba
birkaç kelime
mekkare : taşıma işlerinde kullanılan hayvanlara denirmiş, at misal...
tecerrüt
menhuş
muganniye
peyke
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Peter Zumthor Mimarlığı Hakkında
Zumthor, “Atmosferler” kitabında nitelikli mimarlığın kendi için ne anlama geldiğini; nitelikli mimarlık ürünü onu deneyimleyen kişi ...
-
Bir Mimarlığa Doğru- Le Corbusier Mimarlığın her şeyden önce soylu bir sanat olduğuna, bağrında plastik yaratıyı, ent...
-
Pallasmaa, J. (2011). Tenin Gözleri: Mimarlık ve Duyular (A.U. Kılıç, Çev.) .YEM Yayın, İstanbul. “ Şu açık ki, “yaşamı y...
-
PETER ZUMTHOR Peter Zumthor; ‘Mimari nitelik’ ten bahsedilirken kastedilenin ne olduğu ve bizim için ne anlam ifade ettiği sorusu üz...