30 Aralık 2017 Cumartesi

2018'den talepler

1. "9. Ailem bir şehirde olsa,her bir parçası başka şehirlerde olmasa, bir olanağı olsa herkesin mutlu olduğu.
Yukarıda 2016 ve sonrasında 2017 yılından taleplerimden dokuzuncu sırada olan aile meselesi üzerine;
Fazla içten bir dua etmişim demek ki,ma-aile şu an İstanbul'da toplaştık. 
güzel mi?
-yaniiii
sen onca yıl uzak kal sonra aile ile yaşa falan,modern zamanlar falan..
Şaka bir tarafa, bazı zor zamanlar birlikte daha güzel atlatılıyor,aile en güzel bir şey :)

Bu yıl için dileğim her kişi mutlu ve huzurlu olduğu zaman ve mekanda yaşasın,amin!

2. Yüksek lisans tezi ile ilgili konuşmuyorum artık,zira çeneler değil eller çalışaydı böyle olmazdı.

3. Güzel müzikler keşfedeyim,öyle ki bir şarkıyı 15 kere dinleyeyim doymayayım,öyle güzel olsunlar.

4. Kilo almayayım ya,gerçekten yaş kemale erince insan ne de güzel kilo alıyormuş.
    Gökten bir elma düşse ve sevebileceğim bir spor türü keşfedebilsem veya alerji sahibi olmadığım        bir şey,yüzmek ne güzeldi klor alerjisi olmasaydı :)

5. Düzenli nakit akışı için yeni ve yeniden aminler buraya :)

6. Yeni ve güzel insanlar getirsin hayatıma, onlara merhaba diyeyim.
    -merhaba arkadaşım!

7. Keşfedilecek yerler,yemekler,içecekler. Oysa bir tek çay yeter idi bana, bak neye dönüşmüşüm,talepler,talepler...

8.Sağlık olmazsa olmaz.

9.Neşe! 
   Tamam! Biliyorum...
   Gam
   Kasavet
   Keder
   Efkar
   Tasa
   Hüzün bunlar da güzel kelimelerimiz,şiirlerde var olsunlar,benim hayatım da değil.
   Bir dal hüzün alabilirim ama bak :)

10. Kırmızı ışık kuralına ülkecek uyalım,uymayanlar hakkında ki hislerim hala baki.
"Trafik kurallarına uyulsun,uymayanlar kırbaçlansın! Yayaya yol vermeyen sürücüler iki kez kırbaçlansın!"

11. Kitap ,kahve ve ben (siz) üçlüsünün bol olduğu günlerim(imiz) olsun. Mümkünse sigara bölsün o günleri ve ya çikolata başka da bir şey bölmesin, bölenler uzaya seyahat kazansın,(uzayda) boşlukta süzüm süzüm süzülsünler, öyle asılı kalsınlar.

12. Seviyorum sizi ve sevgiyle kalmayı sürdürebilmeyi..

Daha ne olsundu..


17 Aralık 2017 Pazar

Tanpınar’ın Yolundan

Gecenin bir vakti uyku tutmuyorsa napacaksın, kitap okuyacaksın tabi ki.
Çünkü tüm yollar denenmiştir. Kitabın vaadettiği huzur ile..
Ben diderali tam attım baş ağrısı da dindi, saçmalıklar değişmedi hayatta hala çok saçma!
Tanpınar “Huzur”okuyup ,paylaşımlar yapacağım ve günün cümlesi gelsin...
“Acaba, hep alışkanlık mı? Hep yanımızdakileri mi seviyoruz? “ dedi.

7 Aralık 2017 Perşembe

KOYU RENK YATAY ÇİZGİNİN OLMAYIŞI



Yaşamla ilgili deneyimlerin her bireye göre farklı olduğu aşikâr. Eleştirel bakış; özne-nesne ilişkisinden doğduğu görülmektedir ve eleştiri “değerlendirme” olarak en kaba tabirle anlamlandırılabilir. Bu durum böyle kabul görür iken; estetik ortak bir değere sahip olunup olunamayacağı sorusu; zihnimde takılı kalması olağan bir durum kazanıyor.
   Mimari ürün; tasarımcısının deneyim eleğinden geçmiş ‘değerlendirilmiş’ bir üretim. Diğer yönüyle belirli bir kullanıcıya hitap etmesi gerekliliği mevcut olan; iki faklı ‘değerlendirmeye’-eleştiriye maruz kalan (tasarlayan ve kullanıcı) bir süreç sonucu ortaya çıkandır.
   Estetik; değerlendirme süreci sonucunda elde edilen, eleştirel bir sorgulama. Eleştiri; estetiğin alt dalı gibi dimağda bir yerde oturtulup mimari tasarım sürecine bakmak isterim.
   Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar kitabından bir alıntı ile kullanıcının eleştirel tavrını bir yönüyle göstermek isterim."…Tavana kadar aynı renk, böylece düzlemler daha kesin beliriyor, modern sanatın burjuva yaşantısına katkısı. Efendim? Oysa ne güzeldi eskiden: tavana bir karış kala, bir parmak kalınlığında koyu renk, yatay bir çizgi çizilirdi; duvar rengi orada biterdi işte. Selimlerin Ankara’daki evinde öyleymiş. Tek parti devrinin kalıntısı, fazla askeri bir düzen. O günlerde tavana kadar yükselen kitaplıklar yoktu herhalde; yatay çizgi kaybolurdu kitapların arkasında böyle olsaydı."  
Alıntıda geçtiği üzere eski konutlarda yer alan duvar süslemelerinin modern mimari ile terk edilişinin betimlemesi yapılmıştır.  Kullanıcının bunu yabancıladığı görülmekte, soğuk ve dikte bulmuştur. Oysa modern mimari bir kesim mimarlar tarafından kuvvetle savunulmuştur.

  Eleştirel ortak bir dil oluşturulabilir mi, farklı disiplinler arasında? Hatta daraltıp iki insan arasın da eleştirel ortak bir dil olabilir mi? Uğur Tanyeli’nin “sonsuz çeşitlikte aktörün işin içinde olduğu, sonsuz farklı durumun gündeme geldiği, birbirinin aynı iki mimari varoluş sansının bulunmadığı bir dünyada, her konuya standart bir cevap yetiştirme imkânının var olduğu nasıl düşünülür?”  sorusu  standart arayışıma bir cevap olarak alınabilir mi?

ÖZEL EFEKTLERİ KALDIRIN



Akıl diye bir şey keşfettik daha doğrusu uydurduk. Akılcı olmaya çalıştık. Ve olduk ama bütün akıllar birdik, aynıydık… Oysa keşfimizden önce hayallerimiz vardı. Her şeyin belli kuralları, kalıpları olmayan bir dünyamız vardı. Hayal dünyamızı bir kenara attık ve akıl dünyamızın kapılarını sonuna kadar araladık. Özgürleşmek istedik, ilerlemek istedik aklımıza başvurduk.
Gücü fark ettik, aklımız ona sahip olmamızı söyledi, egemenliğini ilan etti ama bütün akıllar birdik, aynıydık. Hayalleriyle farklılaşan bizler aklımızla aynılaştık. Biz diye bir şey kalmadı.
Çocuklar misal; oyun oynamak için hayal kurmalarına gerek yok, biz onlar için icatlar yaptık, oyuncaklar, onlarla oyalansınlar. Haydi, bütün çocuklar oyuncak arabalarınızı gösterin.
Bunun gibi devam eden bir yığın vaziyet, işte içinde olduğumuz hal bu, sanki esir alındık.

Bu sözcükler telaşla ve hafif bir kırgınlıkla ele alınmış olabilir. Gördüğün son araba reklamı… Renault Megan kırmızı bir araba, fonda bir müzik, ışık ve bir kadın... Reklam sloganı; özel efektleri kaldırın! Ve kadın silueti parçalara ayrılır, ışıklar söndürülür, denildiği üzere efektler kaldırılmalı.  Çünkü “asıl önemli olan bunlar çıktığında geriye kalan” , önemli olan nesne oldu gibi. Özne – nesne arasında bir gerilim havası ya da ben mi öyle görmek istiyorum?
Mimarlık tarihinin aktörler üzerinden yeniden yazımı, tarih yazımı hakkında yeni bir soluk olarak görülebilir. Tarih yazımları genellikle gücün kontrolü altında, denetimli kurgular olabilmektedir. Ve bu tarihin birçok döneminde görüle gelendir. Modern dünyada birey olma durumu ve /veya çabası tarihinde bireysellik (aktörler) üzerinden yazımını akla getirebilir. Tarih yazımının bireyler üzerinden kurgulanmasının haklı yanlarının varlığı –etkin olduğunun söylenebilmesi- mümkün olabilir, hatta yazıda da görüldüğü üzere, iki aktör kıyası ile anlatılan mevcut geçmiş durum, bir anlatım olarak gayet etkili olabilmektedir.
Entelektüel üretim ise, modernizmin arkasındaki itici güç olan kapitalizmden ayrı düşünülemez. Kapitalizmin, kültürü bir “endüstri” haline getirmesi ve kültürü de diğer üretimlergibi seri üretime sokması, bunun içinde bir standartlar (klişeler) sistemi belirlemesi, (Adorno & Horkheimer, 2010) bireyi önce bu klişeleri kabule sonra da ekomonik (ve entelektüel) süreklilik için bu kabullerin arasından farklılaşma yaratarak sıyrılmasına ve “farkedilmesine” varan gerilimli bir ilişkinin içine sokuyor.
Böyle bir ilişkiler sisteminin var olduğu günümüz ortamında, birey olmanın zorluğu, hatta birey olma bir yönlendirilmiş durum olarak kabul görürken, bireyler üzerinden tarih yazımının ne kadar yansız bir durum olabileceği sorusunun sorulması gerekli hal alabilmektedir.
İnsan olarak, roller üzerinden hayatımızı kurgularız. Çocukların ilk rol modelleri aileleridir. Yeni nesil mimarlar olarak, bir aile metaforu üzerinden,rol modeller belirlemek,mimarlık yapabilme,mimarlık üzerine düşünme adına bir seçim olabilir. Rol modellerin seçimi doğruluğunun üzerine kafa yormak gerekebilir. Turgut Cansever yazı da vurgulandığı üzere, söylem ve etkin mimarlığı birbiriyle çelişmeyen, yaptığıyla söylediğinin tutarlılığı açıkça görülebilen kişinin, Sedad Hakkı gibi söylem ve pratikte çelişik durumlar içerisinde yer alan bir mimara göre daha haklı ve örnek alınması gereken gibi görülebilir.  Diğer yönden söylemle yapılanın tutarlı olması gerekliliği, kuramın bir bütün olarak mı düşünülmesi tartışılabilir.

Zamansız bir öncü olarak atfedilen Turgut Cansever; Türkiye ortamında anlaşılabilesi, zamanını bulabilmesinin mümkünlüğü nedir sorusunu somak isterim. Günümüz ve ya gelecek mi?

5 Kasım 2017 Pazar

Sarı Sıcak Mardin

Evet!
Planladığım gezi güzergahının ilk adımını tamamladım, Mardin!
Şimdi neler deneyimledik paylaşalım. Yazının başlığında görüleceği gibi benim için sarı sıcak bir üç gün oldu,bir o kadar da keyifli.Başka bir mekanda oraya ait olmayan geçici olma fikri,hissi zaten keyif için yeterli,turistlik tam da böyle bir şey olsa gerek. Ya da şu yüzüklerin efendisindeki,Yolgezer gibi,hissetmek. (Lisede ona aşıktım,ne gizemliydin yahu,elf prensesi dahi kaptırmış kendini ben nasıl kayıtsız kalayım..)

O zaman şöyle bir görselle başlayalım,Mardin dümdüz ovanın sonu bir tepe!




























Ben Potamyalıyım ve adaşı olan yeri,oralıları hep görmek isterdim.
Sonuçta medeniyet dediğin şeyin beşiği,öyle anlatılırdı okullarda, şu gariban benim memleket bir Allah'ın unutmadığı ama gerisinin iplemediği  potamyacık da; bu mezopotamya denilen yer ne menen bişey de ağzı olan hakkında konuşup durur. Merak böyle birşey.

Gittim,gördüm,nefes aldım...sonuç kurudum,havası kuru,tam anlamıyla kurudum..







Yukarıda yer alan fotoğraf Eski Mardin'in alt mahallesinden çekildi,karşıda mezopotamyanın başladığı noktalarda küçük köyler var,ismini şuan hatırlayamadığım,Bu mahallede daha çok araplar vardı,kapılarda arapça isimlendirmeler ve mekke figürleri.












Bu fotoğrafı paylaşmazsam olmazdı :)
Mezopotamya ovası Mardin'in denizi imiş,hele bahar da yem yeşil bir deniz oluyormuş. En çarpıcı yönü şehrin bu bence,aklımda mezopotamya denizi olarak kalıcak,uçuş saatimizi beklerken aynur'la bu denize karşı çay içmek,ohh yaşamaya değer bu dünya dedirtti ki depresifim ben :))



























Tüm şehirlerde ziraat bankası binaları herdaim güzeldir,Mardin'de de öyle,bu cephe yorumuna bayıldım,modern ama yere özgü *



























Her dama çıkası geliyor insanın,o nedenle gözümüzün kestiği her dama tırmandık,o gölge bendenizin selam ederim :) Bu Mardin ana caddenin üst mahallesinden bir fotoğraf,tepede kale de görünüyor,oraya gidiliyor mu bilmem,ben çıkmadım,o kadar tırmanmaya enerjimiz kalmamıştı.






























Bu mekanla ilgili de bir kaç bişey söylemek isterim,bahçesinde ki tavuklarla başlayabilirim :) Mor Efrem Manastırı,mor demek Süryanice din adamı demek imiş,öyle dedi tatlı Süryani çocuk :) Avluları birbirine akan tatlı mı tatlı metruk bir mekan. Bana biraz Trabzonda meyrem ana manastırı var kentin içinde,boztepeye çıkarken onu anımsattı,onun sarı olanı :)

Artuklu üniveristesinin uygulama oteli,bolca böyle merdiven var,nedir ismi nedir bilmiyorum,avluları bağlayan,tekten iki kola çıkan ? adını bilen söylesin..










27 Eylül 2017 Çarşamba

gezi planları

Bu kış bazı şehirlere gideceğim,Mardin,Konya ilk planlarım arasında..


Üç kıştır Bosna'yı görmek istiyorum,gidemeden ölmesem bari.Bu burda yazılı kalsın,sözlü olunca gerçekleştirilmiyor,yazının bir hükmü vardır her daim :)

13 Nisan 2017 Perşembe

arada gelir sıkıntılar vol.9

hayat denilen şey bisiklet yolu gibi,
hep tatlı bir eğimde ve monoton..
çok sıkıcı değil mi?
-neyse sonra dedim töbe
kaza hastalık bişey olur
monoton iyi
monoton güzel
..
deep note:
hakedene hak ettiğini diyemediğim zamanlar var,
evet işte onlara buradan sesleniyorum,
şerefsizsiniz..
ve tuhafı şerefsiz olduğunu biliyorsunuz,
fakat şeref kumkuması olarak dolaşıyorsunuz..

şe.. şe.. şe-ref-siz...

8 Nisan 2017 Cumartesi

"Ben Güçle birim, güç benimle birlikte"

gece uyku tutmadı rogue one: a starwars story izledim,
fantastik bir şeyler olsun kafamda dönüp dolaşan düşünceler sussun istedim.
anladım ki insan dediğin insan olmanın yükünden ne fantazya-da ne drama-da kurtulabiliyor.
kafayı bozmuşuz yani var olmaklıkla,insan olmakla..
zaten antik dünyadan bugüne hep güç,insan,varlık bıdı bıdı konuşup gelmez mi?
her insan kendi antikidesini ve modern çağını yaşamıyor mu yaşamı boyunca,
yani tüm bu historya yalan mı oluyor?
çok net anlatamadım sanırım ama geçmiş yaşanmışların üzerine koya koya evrimleşiyoruz ya (düşünce dünyası) ,bana sanki hiç adem evrimleşmiyor da insan denen varlık ortalama bir asırlık hep aynı döngüde sıkışık kalmış,kısır bir gelişim içerisinde.
şu an çok sıkıldım daha fazlasını yazasım gelmiyor,anlayın işte genetik bir aktarımda gelse düşünce sistemi her canlı aynı düşünme süreçlerinden geçmedem mükemmel bir evrim sürecini tamamlayabirdik fakat dnalar nedense fikri gelişmeyi taşıyamıyor,anne-baba eğitmen ve diğer rol model insanlar sayesinde bir aktarım sağlanıyor ve aktarılan bilgi ve derinlik ortada..
hep bir sığlık hep bir ilkellik..
yani sizin aklınız alıyor mu neden savaş diye bir kavram var bu zamanda,tam da şu anda..
nasıl olabilir ya,bu kadar kadim bilgi öğüt,yaşanmışlık deneyim,adem misin nesin hiç mi akıllanmazsın,hiç mi öğrenmezsin!
ve kısacası gece uyuyama sebebim bir mola vermem gerektiğini hissetmek ve bunun üzerine kurgular yapmaktı,
bu aptal saptal zihnim 3 günlük molanın her anını her karesini,tekrar tekrar kurguladığından,şalteri indiremedi ve uyutamadı bedenimi. düşünsenize rizenin mayıs ayında nasıl bir yeşile bürüneceği,köyün her patikasının eğreti otlarından yere düşmüş kahverengi nemli yapraklarına kadar,her detayı, emine teyzeyi,ayşe halayı..ne giydiklerini,herbirinin ayrı ayrı ses tonlarını,selamlaşma monologlarını herşeyi,aracın bizim yokuştan çıkarken birinci vitese alınması gerektiğini vb. saçma sapan detaylar gözlerimi şiş ,ruhumu kıyma etti. ve bu kıyma sabahına köfte yapıldı,çızbız kızartıldı.

insana umut lazımteması var filmin diyeceğim o, ve bir umut veriyor insanlığa..

şimdi bana bir umut lazım ve kendime bir umut edinmeye gidiyorum,esen kalın genjler:)


3 Nisan 2017 Pazartesi

mısır adası

Gürcistan filmleri izlemeye devam derken,

















çirozu çok merak ettim,tadına bakmam lazım,nerede bulabilirim ki?

23 Mart 2017 Perşembe

Umut

Çok çok ama çok sevdiğim kalpler var.
Küçücük bir ifadeleri dünyama anlam katan,şahane insanlara ait dolu kalpler.
Kendime güvenimin azaldığında, sıkıca tutunduğum umutlar, iyimserlikler silikleştiğinde bir anda beliri veriyorlar.

Umutsuz olmak da nedir?
İnsan diye bilinen kalpler neden bir ışık bulamaz dünya denen cennette..
Bilen beri gelsin, bir yol göstersin lütfen!

İşte bu yalnızlık, yanlışlık cehenneminde yitip gideceğim. Oğuz Ataylara ,Turgut Uyarlara tahammülsüzleşerek.. Edebi kitapları çöpe atma suretiyle kaçış arayacağım. Onca yıldır okumaya çalıştığım romanı-"Tutunamayanlar"-,okumaya başladığım bilmem kaçıncı kez,içimi kemiren sızıya son vermek için,kitaplığımda bahar temizliği yapmam gerekti. Ve gerçekten 2009 yılından bu yana o kitabı okumaya çalışmaktan yıldım. Ruh halimin bir gün düzeleceğini ummaktan da..

İnsan denen varlığın ayarlanabilir, vakti gelen bir makine olmadığını kavradığımda bir şeyler değişmeliydi.
Değişmedi..

Bilinç denen zillete de ayrı bir kinim var..
O başka bir konu zamanı geldiğinde irdelenecek.

Sen sen ol yarattığın kulları öyle başıboş koyma! Sen ki bilinmek isteyensin bizi bilinmeyenlerden eyleme!
Acizsek aczimize kulak ver!
'Ellerimizi bırakma ' ve 'umut tüm gümbürtüsüyle gelsin' kalpler his bulsun!
Amin!


9 Mart 2017 Perşembe

mandalinalar

Her bahar grip ile başlar,epey kaçtım kendilerinden fakat en sonunda yakalandım.
Bol C vitaminli günler başlamış oldu benim için.
O zaman C vitaminli bir film izleyebiliriz,iyi gelir gribe..
İzledim,çok iyi geldi kalbime.
Savaş'a dair bir film,savaş zamanlarında insanlığa dair.
Bir kaç nokta çarptı beni,
aşağıda yer alan müzik (filmin bütününde müzikler şahane,müzikler de hikayeye yön veriyor,destekliyor yani olay müziklerle de akıyor,parçası olmuş ),
varlığın değeri,sırf var olduğu için yazık olmaması gerekliliği,(bu değeri ailemden edindim ben,nesilden nesile aktarılan bir minnet hali,kadim birşey sanki)
bir yere bağlı kalmak,ordan kopamamak. Yurt edinmek o kadar zordur ki,yerden yere göçe zorunlu kişiler nasıl bir yere bağlanabilir ki. Kalan sağlar mı,yoksa giden ölüler mi bağlar bizi yere,bilmem ki ah bilemem.
ve son söz savaş görmedim,görmekte istemem ve bir gün şartlar zorlarsa eğer ben yer almam bir taraf içerisinde,allahım sen koru,sakın.




23 Şubat 2017 Perşembe

o vakit dans

cemre düştü biliyor musunuz birkaç gün önce,
haber vericidir kendileri bahara dair.
demesi o ki ağaçların gövdelerinden dallarına su yürüdü,
doğaya can suyu salındı.
hey sizler!
hissetmiyor musunuz,
gövdenizde ki o kıpırtı can suyu.
bahar size de geldi,kapişş.

2 Ocak 2017 Pazartesi

2016'dan neler dilemiştik?

1. İlk olarak talebim,bana 30'u getireceksin, tamam kabul fakat birlikte  kırışıklıklarını getirme olur mu?

- Çok şükür kırışıklıklar gelmedi,fakat kırışıklık önleyici kremlerin cinsleri adları öğrenildi,ve 750 tl varan fiyatları duyulunca dudak uçukladı.

2. Yeterince cesur olabilseydim aşk isterdim. Sonra düşündüm, aşk beraberinde acı getiriyor ve mutsuzluk. Diğer taraftan aşksızlık da mutsuzluk getiriyor ve mutsuzluk beraberinde acıyı. Her kapı acıya çıkıyor ise cesur olup olmamanın ne anlamı var. Yani böyle orta direk iyi ne aşk ne -sızlık... Diğer türlü hayatımız woody allen filmi gibi olacak, yok olmasın..izlemesi bunaltıyor,yaşaması intihar sebebi.

- Orta direk devam :) şahane.. güvenli bağlanma diye birşey varmış. Çocukken anneden uzak kalanlarda görülen, bağlanamama durumu. Bunu üzerine bi düşünmek gerek. Hemen annemi arıyorum..

3. Mümkünse düzenli nakit akışı. çok önemli bu.

- O kadar düzensizdin ki,yıprattın beni hain!

4. At istiyorum, herkesin bir atı olsun.

- Acayip saçma, çok saçma! Leyla ile Mecnun etkisi heralde,geçti..

5. Kan arayanlar kan bulsun, çocuklar kanser olmasın. İnsanlar birbirlerini kanser etmesin.

- Amin!

6. Tüm erkekler düşünceli ve kibar olsun, kabalık çekilir bir şey değil,itici.

- Tüm insanlar sevgi barındırsın! Erkek kadın ayırmıyoruz 2017 de..

7. Trafik kurallarına uyulsun,uymayanlar kırbaçlansın! Yayaya yol vermeyen sürücüler iki kez kırbaçlansın!

- Mantıklı.

8. Çin'e gidebileyim.

- Çin'den misafir geldi,yetmez mi..

9. Ailem bir şehirde olsa,her bir parçası başka şehirlerde olmasa, bir olanağı olsa herkesin mutlu olduğu.
Buna benzer iyi dileği olanlar için de amin diyorum.

- Bunun üzerine hala çalışmam gerek,amin!

10. dar insanlardan ve şehirlerden tüm insanlığı koru rabbim bu yıl.

-Amin!

11. Şiirler yazayım ve çok güzel olsunlar, şiirler yazılsın ve çok güzel olsunlar.

-Amin!

12. Yüksek lisans tezi yazmayı bekleyenler bu yıl beklemesin,eğer yıl sonuna % 80 'in yetiştirmeyenler falakaya çekilsin, bitirenlerin boynuna havai gömlekli şortlu erkekler (hindistan cevizli kızlar) çiçeklerden çelenkler taksın, konfetiler patlatılsın. En güzel drinkler onların olsun. bana da çay lütfen.

- % 2'sini bitirenler falakaya,taam zopalığım :)

13. Kitap ,kahve ve ben (siz) üçlüünün bol olduğu günlerim(imiz) olsun. Mümkünse sigara bölsün o günleri ve ya çikolata başka da bir şey bölmesin, bölenler uzaya seyahat kazansın,(uzayda) boşlukta süzüm süzüm süzülsünler, öyle asılı kalsınlar.

-Amin!

14. Kimse hiç kimse hakkında fikir beyan etmesin, edecek ise de iyi şeyler hakkında olsun ve 3'ü geçmesin. Sınırlandırma getirilsin ve tek sınır yasak bu olsun!

-Amin!

15. Beni sevin yaaa, bende sizi severim söz!

-Amin!

16. Son istek; Leonardo Dicaprio Oscar alsın.

-Aldı hehehe :)

arada gelir sıkıntılar vol.8

...

hep göğsüme öküz otururdu
bu sefer başka bir türlü iç sıkıntısı bu..
başka bir basınç 

sanki bir engerek dolanmış gövdeme yavaş yavaş sarıyor,
sardıkça sıkıyor,boğuyor.
tüm kaburgalarım çıtırdıyor.
ciğerlerim havayla dolamıyor

bu sefer başka
değişik bir sıkıntı bu.
başka türlü bir basınç.

bu sıkıntının geçebileceğine dair inanç barındırmalıyım
o inanca sarılmalıyım
tüm bağları çözecek bir umut yaratmalıyım..

fakat bir umut yeşertecek motivasyon yok

neyse bugünde böyle olsun,güçsüz dermansız olsun.


Peter Zumthor Mimarlığı Hakkında

Zumthor, “Atmosferler” kitabında nitelikli mimarlığın kendi için ne anlama geldiğini; nitelikli mimarlık ürünü onu deneyimleyen kişi ...