29 Eylül 2018 Cumartesi

ADOLF LOOS MİMARLIK ÜZERİNE



Loos, A. (2015). Mimarlık Üzerine (A. Tümertekin, N. Ülner Çev.). Janus Yayıncılık, İstanbul.

Frank Lloyd Wright 1954,mimarlıkta ve hayatta en çok ihtiyaç duyulan şey; dürüstlük tıpkı insanda olduğu gibi,binada da en derin niteliktir...” s. 88-89
"İnsanlar ne kadar entelektüel bakış açısına sahip olursa yaşamlarını o kadar gereksiz ayrıntıdan temizlerler,yani yaşamın özüne geri dönerler."s.11
"Loos'a göre mimarlık duygusal olarak deneyimleyebileceğimiz bir atmosfer yaratmaktır. Mimarın en önemli görevi de biçimden önce bu atmosferi tasarlamaktır." "Gaston Bachelard'ın "Mekanın Poetikası" adlı kitabında belirttiği gibi, arkanızı dönüp gittiğinizde bir mekana dair aklınızda kalanlar,gördüğünüz görsel detaylardan çok,o mekanın size duygusal olarak yaşattıkları,bir başka deyişle hissettirdikleridir." "Loos'a göre mimarlık seyredilmek için değil,içine girilip deneyimlenmek için vardır." s.15
"Mekan insan yaşantısının bir uzantısıdır.İnsan oarada hayallerini,umutlarını,geçmişte geçirdiği güzel günlerin anılarını bulur." s.22
"Bir resim,bir gravür,bir heykel,esinlenişin şimşek gibi çakmasındankaynaklanır; eser de birkaç hafta ya da ay içinde dünyaya getirilebilir.Mimarlıktan farklıdır.Sadece hazırlık çalışması bile yıllar süren zihinsel ve sanatsal bir etkinlik gerektirir ve insan bütün ömrünü bu çalışmayla tüketebilir." s.27
"Mimarlık,binlerce yıl boyunca varolan binalardan durmadan etkilenen alışkanlık ve duygulara dayanmaktadır.Aslında mimar ne yapar?Malzemeler kullanıp bu malzemelerin doğasında olmayan duygular uyandırır bizde. Bir kilise inşa eder. İnsanların hürmetkar olması gerekir. Bir bar inşa eder. İnsanların kendilerini rahat hissetmesi gerekir. bu nasıl yapılır? Geçmişte hangi binaların bu duyguları uyandırdığına bakarsınız. İşe buradan başlamalısınız,çünkü insanlar bütün ömürleri boyunca hep bazı odalarda ibadet ettiler,bazı odalarda da içki içtiler. Duygu doğuştan gelmez,sonradan edinilir ve mimar da sanatı konusunda ciddiyse,edinilmiş bu duyguları hesaba katmak zorundadır." s.30
"Çağın maddi ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için,mimarın modern bir insan da olması gerekir. Çağdaşlarının kültürel ihtiyaçlarını baştan başa anlamış olması yetmez, bu kültürün en ön safında da yer alması gerekir.Çünkü bir zemin planını tasarlarken,eşyaları ve hırdavatı tasarlarken,kendi kültürünüzün bazı biçim ve adetlerini farklı bir mühür basabilecek güçtedir. Dolayısıyla,herhangi bir değişikliğin kötüye değil de daha iyiye doğru olması,onun üstlenmesi gereken bir görevdir." s.29-32
"Sanatçının görevi yeni malzemeye uygun yeni bir dil bulmak olmalıdır.Başka her şey taklitten ibarettir." s.41
"Bir kilogram taş mı yoksa bir kilogram altın mı daha değerli? Gülünç bir soru. ama sadece bir tüccar için gülünç. Büyük bir sanatçı,"Benim gözümde bütün malzemeler aynı değerdedir" diyecektir." s.43
"Kırma taş kaldırım taşı olarak kullanırız graniti. en sıradan taştır,bildiğimiz en sıradan malzemedir. Buna rağman graniti değerli bir inşaat malzemesi sayanlar da var,değil mi? Bu kişiler malzeme dediklerinde aslında emeği kastediyorlar. İnsan emeğini,beceri ve sanatı kastediyorlar. Granitin dağlardan çıkartılması için çok uğraşmak gerekir, kullanılacağı yere getirmek için çok uğraşmak gerekir,yontulması için,işlenmesi için,cilalanması ve çekici hale getirilmesi için çok çalışmak gerekir. Cilalanmış bir granit duvara hayran oluruz. Kullanılan malzemeden dolayı değil,ne kadar uğraşılıp da bu hale geldiğini bildiğimiz için hayranlık duyarız. Buna rağmen granit,harçtan daha mı değerli? İlle de değerli değil. Bezemeleri Michelangelo'nun elinden çıkmış stucco duvar en güzel cilalanmış graniti gölgede bırakır. Bir nesnenin değeri,bu nesnenin ortaya çıkartılması için harcanan emeğin sadece niceliği değil,niteliği ile de belirlenir."s.44
"Eski zamanlarda insanlar en kolay elde edebildikleri malzemeleri kullanırlardı.Bazı yerlerde tuğla,bazı yerlerde de taştı bu,hatta duvarların sıvanıp bırakıldığı da olurdu. Böyle yapanlar malzeme olarak taş kullanan mimardan daha mı aşağı sayardı kendilerini? Niye saysınlar ki? Kimenin hiç aklına gelmezdi böyle bir şey. Yakınlarda taş ocağı mı vardı,o halde onlar da taş kullanacaklardı,uzak yerden taş getirmek onlar için sanatla değil parayla ilgili bir meseleydi. Eski zamanlarda sanat, yani işin niteliği bugünden çok daha değerliydi."s.45
"Kültür çağına ait olup da zevksiz olan,eskiden kalma tek bir şey gösterebilir misiniz bana? Taşra kasabasındaki en beceriksiz ustanın elinden çıkan binalar bile zevk ürünüydü. Büyük ustalar olduğu gibi bir de daha küçük ustalar vardı elbette. büyük ustalar sahip oldukları derin bilgi sayesinde dünyanın ruhuyla başkalarından çok daha yakın temastaydılar. Mimarlık insanlarda bir ruh hali yaratır,dolayısıyla mimarın görevi de bu ruh haline somut bir anlatım kazandırmaktır. Bir odanın sıcak görünmesi,bir evin de içinde rahatça yaşanabilir olması gerekir. Mahkemlerin gizli işlenen suçlara karşı bir tehdit hissi uyandırması gerekir. Bir bankanın "paranız burada dürüst ellerdedir" demesi gerekir. Bir mimar ise bunu, geçmişte insanlarda bu ruh halini yaratmış binalara geri dönerek gerçekleştirebilir ancak.Çinli'ye göre beyazdır matem rengi, bizim içinse siyah.Dolayısıyla mimarlarımızın siyah bir boya kullanıp neşeli bir hava yaratabilmesi de olanaksızdır. Ormanda dolaşırken,altı ayak uzunlukta üç ayak genişlikte,piramit biçiminde yığılmış topraktan oluşan bir tümsek görürsek,kasvet çöker içimize ve içimizden bir ses,"Biri gömülmüş buraya" der. İşte bu mimarlıktır." s.85-86
“Ovalarda binalar düşey eklemlendirilmelidir,dağlardaysa yatay eklemlenmeye gidilmelidir. İnsanın meydana getirdiği eserlerin Tanrı’nın eserleriyle rekabet etmemesi gerekir.” S.126
“Eski moda olduğunuz için eleştirilmekten korkmayın. Daha iyiye gitme değilse, inşaat yapma tarzında değişikliğe hiç gerek yoktur. Daha iyiye doğru götürülmüyorsa, bırakın hep olduğu gibi devam etsin her şey. Çünkü yüz yaşında bile olsa, hakikat bizim iç varlığımıza, yanıbaşımızda yürüyen hakiki-olmayandan çok daha sıkı sıkıya bağlıdır.” S.127
“İyi malzeme,Tanrı’nın kendi harikasıdır. Değerli bir sıra inciye karşılık Lalique’nin bütün eserlerini ya da Wiener Werkstatte’nin bütün mücevherlerini seve seve verirdim.” S.134
“1898 yılında bütün ahşaplar kırmızı,yeşil,mavi ya da mor boyalıydı (mimarların çizim masalarının yanında boya kutuları dururdu) ve ben Cafe Museum’da modern bir eserde ilk kez maun kullandığımda, Viyanalılar özgün biçimler ve renkler dışında bir de malzeme çeşitliliği diye bir şey olduğunun farkına vardılar. İşçilik farkı diye bir şey olduğununda farkına vardılar.” S.134
“Fotoğraflar gerçekliğin maddı yanını yok ederler,ama benim tam istediğim de, tasarladığım odalardaki insanların etraflarındaki malzemeyi hissetmeleri, malzemenin onları etkilemesi,kendilerini içine alan odanın farkında olmalarını, malzemeyi, ahşabı hissetmelerini, görmelerini,dokunmalarını,şehvetle algılamalarını, sandalyeye rahatça oturmalarını ve sandalye ile çevresel dokunma duyularının geniş bir alanı arasındaki teması hissetmelerini ve “olması gerektiği gibi oturmak budur işte” demelerini isterim. Tasarladığım sandalyalere oturmanın ne kadar iyi olduğunu fotoğrafta nasıl gösterebilirim ki? Sandalye ne kadar iyi fotoğraflanmış olursa olsun, fotoğrafa bakan birinin bu sandalyeye oturmanın ne kadar iyi olduğunu fotoğrafta nasıl gösterebilirim ki?” s.144
“Bir dairenin asla tamamlanmamış olması gerekir. Biz insanlar, kendi fizik ve psikolojik gelişimimiz açısından son halimizi almış, tamamlanmış mıyız?” s.149
“Çağımızın büyüklüğünün, yeni süslemeler yaratma beceriksizliğimizde yattığını görmüyor musunuz? Süslemenin ötesine geçtik,düz, bezemesiz yalınlığı gerçekleştirdik.” S.163
“Süslemenin yeniden rağbet görmesiyle estetik gelişimimizin uğradığı zararı ve yaşadığı tahribatı sineye çekmekte zorlanmalıyız,çünkü hiç kimse ve hiçbir şey, devletin gücü bile, insanlığın evrimini durduramaz. İnsanlığın evrimi olsa olsa yavaşlatılabilir. Ama ekonomik açıdan bakıldığında bir suçtur, çünkü insan emeğinin, para ve malzemenin boşa harcanmasına yol açar. Zaman bu zararın üstesinden gelemez.” S.165
“Süslemede yaşanan moda değişikliği, işçinin emek ürününün zamanından önce değer kaybetmesiyle sonuçlanmaktadır; işçinin zamanı ve kullanılan malzeme sermayenin heba edilmesidir. Şu ilkeyi oluşturmuştum: Bir nesnenin biçimi kalıcı olmalıdır, yani nesnenin kendisi ömrünü tamamlayıncaya kadar bu biçimi de katlanılabilir bulmalıyız.” S.168
“Afrikalı’nın süslemelerini, İranlı’nın süslemelerini, Slovak köylü kadının, kunduracımın süslemelerini kabul edebilirim, çünkü bunlar onların varoluşlarının en yüksek noktasına erişmelerini sağlıyor, bunun için başka olanakları yok zaten. Süslemeyi yürülükten kaldıran sanata sahibiz. Bütün gün didinip çalıştıktan sonra, Beethoven ya da Tristan dinlemeye gidebiliriz. Kunduracım yapamaz bunu. Onun dinini elinden almam gerekmez, çünkü yerine koyacağımız bir şey yok zaten elimde. Ama Dokuzuncu’ya giden sonra da oturup bir duvar kağıdı tasarlamak isteyen biri ya sahtekardır ya da yozlaşmış biri.” S.172


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Peter Zumthor Mimarlığı Hakkında

Zumthor, “Atmosferler” kitabında nitelikli mimarlığın kendi için ne anlama geldiğini; nitelikli mimarlık ürünü onu deneyimleyen kişi ...