9 Mayıs 2018 Çarşamba

hep bahardan..

camdan uzanmış sigara içiyordum,
sigara içmek, ve camdan dışarı bakarak içmek genelde yaptığım bir şey değildir.

sokağın başından bir çift sohbet ederek geçiyorlardı.
kızın elleri çeplerinde, çocuğun elinde şemsiye..
kız yüksek sesle saçma sapan kullandığı iett hatlarını bu mahallede kiraların çok yüksek oluşunu falan anlatıyordu.
çocuk aralarında 15 cm mesafe bırakarak sakince ve ilgiyle dinleyerek yürüyüşe eşlik ediyordu.
hızlı adımlarla değil bir ritm içerisinde olabildiğince zamanı yavaşlatma telaşı ile..
nedense başını kaldırdı ve anlık göz göze geldik,
dedik "bahardan hep bahardan"..
onayladık ve yollarına devam ettiler.

sokak bitti, zaman bitti,
çocuk sokağı tersine yürümeye başladı, usulca ilerlerken elini cebine attı sigarasını çıkardı
ve yaktı.
ne düşündüğüne merak ettim;
- olur mu ki bu iş, hoşlanmış mıydı ki ondan, ne hissetmişti ki?

neyse zaman herşeyi çözerdi ve yürüdü gitti.

flört güzeldi.. herhalde güzeldi.. haz verirdi, her  haz bir amaç sunardı :)

aşkla kalın!





3 yorum:

  1. nazmiye…
    ne tuhaf kızdı, süssüz, aksesuarsız
    daktiloydu devlet dairesinde
    mahkemede en mühim yazıları
    temyiz kararlarını ‘beyaz eden’ kızdı..

    nazmiye, dikkatli bakıldığında
    ve pâzenden elbisesine takılıp kalınmadığında
    dalında bir yabangülü kadar güzel
    oldukça da sessizdi..
    ilişilmemiş hayâlleri vardı

    amirlerinden izin almadan
    pencere pervazlarında yetiştirdiği hercâi menekşelerine
    ve bir magazin dergisinden kesip sakladığı
    görmediği, gizil sevdalar yeşerttiği
    uyruğunu, yaşayıp yaşamadığını bile bilmediğinin
    elinde tek varlığı resmine bakarken özlemle
    radyoda serap mutlu akbulut şarkı
    yurttan sesler korosu türkü okurdu..
    hayâller kurardı o ara nazmiye
    ne de mutlu olurdu..

    bulvar…
    acele, kalabalık ve huzursuzken
    bîşuur delikanlıların ava çıkıp olta salladıkları havuzken
    akşamları ışıklar, iri punto neon tabelalar yanarken
    albenili reklamik kelimeler kayar gibi akarken
    ışıl ışıl caddelerin iki yanından
    iyi giydirilmiş, bakımlı vitrinler
    müşteri bekleyen, kiralık kızlar gibiyken
    iş çıkışı nazmiye, vitrinlerin davetine iltifat
    ve icabet etmeden çağrısına cüretkâr sinema afişlerinin
    göz alıp, aklına takılmasın diye hani
    cazibesine ilişmeden tek bir şeyin
    kapatarak, henüz şehre ehilleşmemiş, çağla yeşili gözlerini
    uzun bulvarı biacele aşıp
    bol ışıklı lüks semtin yüksek apartman balkonlarından
    saksılar düşecek diye de başını da eğmeden
    hiç endişe etmeden, öylece geçerek altından
    eski zaman ahşap evlerin bulunduğu sokağına
    hüzünlü bir mutlulukla girerdi..

    nazmiye…ne sessizdi, yüreği ne ürkek
    daktiloydu devlet dairesinde
    en mühim yazıları temize çeken
    tuhaf kızdı, süssüz aksesuarsız
    hayatı odası gibi ıssız
    göz alabildiğine uçsuz bozkırda
    tek ağaç gibi yalnızdı..

    YanıtlaSil
  2. yeni gördüm,elinize sağlık :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. eyvallah!. :)
      bozkırda tek ağaç gibi, öylesine ortada, öylesine âşikâr ve öylesine de yalnız bu bloglara kayıt düşürmek;
      ihmâl edilmiş, yağmalanmış, terkedilmiş, unutulmuşluğa;
      loş ıssızlığa ıslık çalmak..

      niye mi not düşüyorum; ısrarla?!.
      bir kahvenin kırk yıl hatrı varmış!. öyle der insanlar!. ya kelimelerin?!.

      evvel ahirde hasb-el kader bir 'kelime' düşmüş araya!. bir hatrı, hâtırası olmalı bunun; ve en az, o bir fincan kahvenin hatrı kadar!.

      gelip, şu ısrarla kelime düşürüşler...
      'kelime'nin kahveden daha kıymetsiz olmadığını ispat için olduğu kadar,
      'bir kelimeye bin harf' sözüme sadakatimin,
      hatra, hâtıraya saygının,
      ve vefânın henüz ölmediğinin,
      vefâsızlığın ihânet kadar ağır olduğunu kesin kabulümün,
      vefâdan yana sınananlardan olmamak için ısrarla direnişin de ispatı,
      böylesi eşsiz değerlerin pervâsızca berhâvâ edildiği, hayatın anaforlarında başıboş dönen basit değersiz anlamsız, sıradan bir saman çöpüne dönüştürüldüğü böylesi vefâsız bir zamanda suları tersine akıtmaya çabalamak gibi olsa da, aslâ vazgeçmeyeceğimi kendime ısrarla ihtar içindi!.

      yazılar ve altına düşülen satırlarda bir anlam aramak, anlam bulmaksa konu, bundan öte daha ne söylenebilir ki?!.

      minnet ve şükrânımla;
      sizin de rikkatinize, yüreğinize sağlık!.
      hoşlukla kalın; ve 'kalem' ve 'kelimeler'le!.

      Sil

Peter Zumthor Mimarlığı Hakkında

Zumthor, “Atmosferler” kitabında nitelikli mimarlığın kendi için ne anlama geldiğini; nitelikli mimarlık ürünü onu deneyimleyen kişi ...